Milletlerarası Bediüzzaman ve Risalei Nur Sempozyumundan
Risâle-i Nur, imani konuları çürütülemeyecek kadar güçlü delillerle ortaya koymuş, mü’minlerin imanını kuvvetlendirirken, dinsizleri de susturmuştur. Günümüzde imani mevzuları Risâle-i Nur kadar mükemmel savunan kimselerin olmayışı, Üstadın bu asrın müceddidi olduğunun en büyük delilidir.
Üstad Bedîüzzaman, Risâle-i Nur Külliyatı’nı, Batı medeniyetinin İslâm alemindeki menfî tesirlerini kırmak, dine hücum eden dinsizleri susturmak, Müslümanların Kur’ân ve sünnete bağlılığını tazelemek, dini hayatı yeniden canlandırmak için telif etti.
Risâle-i Nurlar, 130 parçadan mürekkep Sözler, Mektubat, Lem’alar, Şuâ’lar olmak üzere, 4 ana eserden meydana gelmiştir. Bu risâleler içerisinde 2, 3 sahife olanlar olduğu gibi 80-90 sahife olanlar da vardır.
Üstad, Risâle-i Nurları, çoğu zaman “Bu asrın müceddidi”, “Kur’ân’ın manevî bir tefsiri”, bazen de “ilm-i kelâm”, bazen de tasavvuf gibi “insanı zahirden hakîkate götüren bir meslek” olarak tarif eder.
Burada kısaca Risâle-i Nur’un tecdid, tefsir ve kelâm yönleri üzerinde durmak istiyoruz.
A. RİSALEİ NUR VE TECDİD
1. Müceddid Hadisi
Peygamberimiz (sav)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Allah bu ümmet için her yüz sene başında dinini tecdid edecek, (yenileyecek) bir müceddid gönderir.” (Ebû Davud, Hâkim, Taberânî)
2. Tecdid ve Müceddid:
“Yenileme”, mânâsına gelen “tecdid”, Asr-ı Saadet’ten sonra, İslâm toplumlarında fısk, bid’at ve küfrün zuhuruyla, Kur’ân ve sünnetten uzaklaşmalar olduğunda, bu bozukluklarla mücadele ederek, İslâm toplumunun bozulan düşünce ve davranışlarını yeniden, asli kaynaklara -Kur’ân ve sünnete- rabtetmek, mânâlarına gelmektedir. “Yenileyen” mânâsına gelen “Müceddid” ise; Kur’ân ve sünnete son derece bağlı, İslâmi ilimlerde en yüksek mertebede olan, bid’at ve küfürle mücadele ederek toplumu tecdid eden âlim kimse mânâsına gelmektedir.
İslâm’ın ilk yüzyılından günümüze kadar, İslâm toplumlarında fısk, bid’at ve küfürle mücadele eden müceddidler eksik olmadı. Onlar daima bid’atları izale, Kur’ân ve sünneti ihya ederek, toplumu asrı saadete dönüştürmenin mücadelesini verdiler ve manevî havayı yenilediler.
3. 20. Yüzyıl ve Tecdid
19. yüzyıldan itibaren İslâm toplumlarında tesirini hissettiren materyalist batı felsefesi, 20. yüzyılda daha da yaygın bir hal aldı. Batı felsefesinin yaygınlaşması ve İslâm aleyhtarı propagandalar neticesinde, halkın İslâm’a bağlılığında gevşemeler, şüpheler ortaya çıktı. Ahlâk bozuldu. İslâm aleyhinde fikirler arttı, halk İslâm’ı yaşamaktan uzaklaştı. Hatta Müslüman olmak gericilik, utanılacak bir durum gibi algılanmaya başlandı. Bütünüyle değilse de kısmen, İslâmi değerlere itimadı olmayan, hatta düşman, dinsiz nesiller de ortaya çıktı.
Üstad Bedîüzzaman, 20. yüzyılda İslâm toplumlarında materyalist batı zihniyetinin sebep olduğu fısk, bid’at ve küfürle mücadelesindeki başarısıyla, bu asrın müceddidi olduğunu isbat etmiş bir şahsiyettir.
Kanaatimizce Onun müceddidliğine delil olabilecek 6 madde vardır. Onlar da kısaca şunlardır:
1. İman Hizmeti: Kelâm âlimleri, “Her insanın imanını tahkîkî hale getirmesi farzdır. Taklîdî iman sahihse de, imanını tahkîkî hale getirmeyen günahkâr olur” diyerek, imani konular üzerinde durmanın ehemmiyetine işaret etmişlerdir. Bilhassa dinsizliğin bilimden, fenden kaynaklandığı ve bütün dünyaya yayıldığı bu zamanda, imani mevzular üzerinde durmak daha büyük bir ehemmiyet arzetmektedir. Risâle-i Nur, imani konuları çürütülemeyecek kadar güçlü delillerle ortaya koymuş, mü’minlerin imanını kuvvetlendirirken, dinsizleri de susturmuştur. Günümüzde imani mevzuları Risâle-i Nur kadar mükemmel savunan kimselerin olmayışı, Üstadın bu asrın müceddidi olduğunun en büyük delilidir.
2. İrşad: Dünya menfaatlerinin ve lezzetlerinin ön plana çıkarıldığı, âhiretin umursanmadığı, mü’min insanların bile günahlarda tiryaki olabildiği bir zamanda yaşıyoruz. Risâle-i Nur böyle bir ortamda, gayr-ı meşru haram lezzetlerde daha dünyada iken cehennem elemlerinin, iman hakîkatlerinde ve İslâm’ı yaşamakta ise, cennet lezzetlerine benzer lezzetlerin var olduğunu isbat ederek, pek çok insanı irşad etmiş günahlardan kurtarmıştır. Günümüzde irşad faaliyeti yapan pek çok şahıs ve gruplar olmakla beraber, Risâle-i Nurun tesir itibariyle daha kuvvetli ve geniş çapta olduğu görülmektedir.
3. İslâm’a hucumlar ve cevabları: 19. Yüzyıl sonlarından günümüze gelinceye kadar İslâm düşmanları tarafından daima gündeme getirilen İslâm’ı tenkide yönelik bazı konular vardır. Tesettür, taaddüdü zevcat, kadınlara mirastan yarım hisse verilmesi, peygamberimizin çok evliliği, mirac, şeytanların yaratılması gibi konular bunlardan sadece bir kaçı. Üstad Bedîüzzaman, bu ve benzeri konulara iknâ edici izahlar getirerek İslâm düşmanlarını susturmuş, İslâm’ı en güzel şekilde müdafaa etmiştir.
4. Üstad Bedîüzzaman, Risâleleri telif ederken yediden yetmişe herkese hitap etmiştir:
a. Çocuklar için “Onlar Risâle-i Nur’un fıtri talebesidir” der.
b. Gençler için “Gençlik Rehberi”,
c. Hanımlar için “Hanımlar Rehberi”,
d. İhtiyarlar için “İhtiyarlar Risâlesi,”
e. Hastalar için “Hastalar Risâlesi”, telif edilmiştir.
5. Hayat-ı ictimaiyyedeki gruplar: Üstad Bedîüzzaman, hayat-ı ictimaiyyedeki pek çok mesele ve gruplar hakkında, İslâmî hükmü doyurucu ve ikna edici bir üslupla ortaya koymuştur. Ayrıca tarihi, akli delillerin yanı sıra, Tevrat ve İncil’den delillerle Ehli Kitab’a Peygamberimizin risâletini isbat edecek risâleler telif etmiş, Batı medeniyeti ile İslâm medeniyeti arasındaki farkları ortaya koyarak, İslâm medeniyetinin üstünlüğünü de ortaya koymuştur.
6. Üstadın şahsiyeti: Üstadın müceddidliğine ayrı bir delil de, onun herkes tarafından kabul edilen ilmi kişiliğidir. O İslâmî ilimlerde otorite idi, zühd ve takva hayatı yaşamış, İslâm’ı yaşama ve yaşatma yönünde hareketli, cesur, çileli, işkence dolu, tavizsiz bir hayat sürmüştür.
B. KELÂM İLMİNDE TECDİD OLARAK RİSALE-İ NUR
Kelâm ilmi kesin, kat’i deliller kullanmak ve vâki olacak şüpheleri izâle etmek suretiyle dinî akideleri, inançları ispata, kudret kazandıran bir ilimdir diye tarif edilir.
Risâle-i Nur kelâmdır, fakat kelâm ilminde o bir tecdid/yenilik de yapmıştır. Şöyle ki:
Materyalist felsefe İslâm âleminde yaygınlaştığında, son dönem İslâm âlimleri eski kelâm kitaplarının, yeni felsefi meselelere karşı yetersiz olduğunu görerek yeni bir kelâm ilmi oluşturmaya çalıştılar. Bu konuda İzmirli İsmail Hakkı, Abdullatif Harputi gibi bazı âlimler tarafından yapılmış bazı çalışmalar olmakla beraber, yeni bir kelâm ilmi ortaya koymakta hiç kimse üstad Bedîüzzaman kadar başarılı olamadı.
Üstad Bedîüzzaman, ortaya koyduğu risâlelerde, gaye ve mevzu itibarıyla klasik kelâmla aynı, fakat metotta farklı, yeni bir kelâm ilmi ortaya koymuştur.
Üstad’ın ortaya koyduğu kelâm ilminin bazı özelliklerine değinelim:
1. Gaye ve Nizam Delili
Kelâm âlimleri Allah’ın varlığını ispat ederken “Hudus ve İmkân” delilini kullanmışlardır. Bu delil bazı araştırmacılar tarafından “muğlak, çetrefil, herkes tarafından kolayca anlaşılamayan bir delil” olmakla tenkid edilmiştir. Hudus ve imkan delilini tenkid edenler, deliller içerisinde “Gaye ve Nizam” delilinin Kur’ânî bir delil olduğunu, aynı zamanda bu delilin herkes tarafından kolayca anlaşılacağını söylemişlerdir. Üstad Bedîüzzaman risâlelerde Kur’ânî metot olan gaye ve nizam delilini güçlü ve zengin bir şekilde, ustalıkla kullanmıştır.
2. Haşr
Eski kelâm âlimleri haşri bir nakil mevzuu olarak ele almışlar, haşrin aklen ispat edilemeyeceğini söylemişlerdir. Bu yüzden bütün akaid-kelâm kitapları haşr mevzuunu, “semiyyat” veya “gaybiyyat” başlığıyla ele alırlar. Risâle-i Nur tevhid, risâlet konularını güçlü delillerle isbat ettiği gibi, haşir mevzuunu da zengin ve güçlü delillerle isbat etmiştir. Üstad şöyle der: Eğer haşrin gelmesini gelecek baharın gelmesi gibi kat’î bir sûrette anlamak istersen, haşre dair Onuncu Söz ile Yirmi Dokuzuncu Söze dikkatle bak, gör. Eğer baharın gelmesi gibi inanmazsan, gel, parmağını gözüme sok! (İkinci Şu’â)
3. Sehl-i Mümteni
Pek çok âlim kelâm ilminin zorluğundan bahsetmiştir. Risâle-i Nurlar bu zor ve ağır kelâmi mevzuları “sehli mümteni’ tarzında oldukça kolay bir hale getirmiştir. Bu zor ve ağır meseleleri kolaylaştırmada en mühim unsur risâlelerde çoklukla kullanılan “temsil” metodudur. Temsillerle zor anlaşılan hakîkatlar, çocuklara bile anlatılabilecek hale getirilmiştir.
4. Delillerin Kuvvetliliği
Üstad, risâlelerinde oldukça net ve kesin bir üslupla ve büyük iddialarla konuşur. Risâlelerin imani mevzuları kesin ve kat’i bir şekilde ispat ettiğini ve küfrün belini kırdığını söyler. Çoğu zaman dinsiz filozoflara meydan okur.
Tabiat Risâlesi hakkında oldukça net ve kesin olarak şöyle der: “Tabîattan gelen fikr-i küfrîyi dirilmiyecek bir surette öldürüyor; küfrün temel taşını zîr ü zeber ediyor.” (Lem’alar.)
“Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın feyziyle, Yeni Said, hakaik-i imaniyeye dair o derece mantıkça ve hakîkatçe burhanlar zikrediyor ki, değil Müslüman ulemâsı, belki en muannid Avrupa filozoflarını da teslime mecbur ediyor ve etmektedir.” (Sikke-i Tasdikden).
80 yıl boyunca bu iddiaların çürütülemeyişi, Üstadın iddialarının doğruluğuna bir delil kabul edilebilir.
5. İman ve Duygusallık
Risâle-i Nur’da, imani mevzular güçlü delillerle ispat edilmekle yetinilmemiş, bunun yanı sıra, imanın insan hissiyatına (duygusallığına) tesiri de ele alınmıştır. İnsan fıtratında var olan acz, fakr, insanı elemler içinde bırakan zeval, firak, insanın geçmiş ve gelecekle irtibatı, yalnızlık duygusu, ölüm, Allaha ve âhirete imanın faideleri pek çok risâlede ele alınmış, imanın insanın bu zayıf taraflarını güçlendirdiği, küfrün ise insanı bunalımlara götürdüğü ispat edilmiştir. Bu izahlarla Üstad, âhiret saadeti kadar, dünya saadetinin de ancak imanla olacağını göstermiştir.
Burada dikkat edilmesi gereken en mühim bir özellikde, Üstad’ın, imanı, Müslümanları ilgilendiren bir konu olarak değil, insanı ilgilendiren bir konu olarak ele almasıdır.
6. Kelâmdan Daha Fazlası
Her ne kadar Risâle-i Nur için kelâm diyor isek de, onun kelâmdan daha zengin bir muhteva taşıdığını belirtmemiz gerekir. Risâle-i Nur eski kelâm kitaplarında olup, bugünkü sosyal hayatta medar-ı bahis olmayan ve ihtiyaçta duyulmayan teferruatla ilgili mevzular üzerinde durmamıştır. Fakat Müslümanların ihtiyacı olan pek çok mesele, kelâmî bir mevzu olmadığı halde ele alınmıştır. Mesela ibadetlerle ilgili mevzular, hadislerle ilgili mevzular, kelâmî mevzular değildir, fakat Müslümanların ihtiyacı olan mevzulardır. İhtiyaçtan dolayı bu ve buna benzer pek çok mevzuyu risâlelerde görebiliriz.
Üstad, İslâm’ın her yönden hücuma maruz kaldığı bu asırda, hem hücumları durdurabilmek, hem de güçlü İslâm’i bir kişilik ve sosyal bünye ortaya çıkarabilmek için elinden gelen gayreti göstermiştir. Bu yüzden dar kalıplarla kendini sınırlamayı değil, ihtiyaç neyi gerektiriyorsa ona göre tavır almayı tercih etmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder