SELAMUN ALEYKÜM

İnşaallah istifadeye medar olur!!!!!!

27 Temmuz 2010 Salı

Bir hukuk abidesi Mecelle


Ahmed Cevdet Paşa ve bazı önde gelen ilim adamları, İslâm hukukunun zengin ve işlenmiş bir dalı olan Hanefî fıkhının kanunlaştırılması fikrini savunuyorlardı.

Sonuçta bu fikir gâlip geldi ve gerçekleşmesi için, Ahmed Cevdet Paşa’nın reisliğinde, memleketin en kıymetli âlimlerinden oluşan “Mecelle Cemiyet-i Osmaniyesi” adıyla ilmî bir heyet kuruldu. Bu cemiyet, Osmanlı Devletinin tanzimât devrinde en mühim, sosyal hâdiselerinden birini teşkil eden ve Osmanlı fikir hayatının ölmez ve muhteşem bir âbidesi olan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’yi ortaya koydu.


Bir hukuk abidesi Mecelle

Mecelle; Osmanlı Devletinde, Ahmed Cevdet Paşa Başkanlığındaki ilmî bir heyet tarafından, islâm hukukuna bağlı kalınarak hazırlanan ve asıl ismi “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye” olan meşhur bir kânunnâmedir yani bir kanun kitabıdır. Mecelle, lügatte; risale, mecmua, kitap manâlarına gelir. Mecelle, Osmanlı Devletinin resmî kânunnâmelerinden biri olup, bu hukuk abidesi olan bu kanunnâme ilk defa 1877 yılında Sultan Abdülhamid Han zamanında tatbik edilmeye başlanmış, 1926’da yürürlükten kaldırılmıştır. Bu arada başka İslâm devletlerinde de uygulanmış ve bugünkü manâsıyla medenî hukukun ve hukuk usûlünün birçok bölümünü ihtivâ etmektedir.

Osmanlının her bakımdan yara aldığı, tanzimât döneminde islâm dinine yabancı kalan ve kurtuluşu batılılaşmakta gören başta Mustafa Reşid Paşa olmak üzere, Fuad ve Ali Paşalar Avrupaî tarzda birtakım yenilik hareketlerine giriştiler. O dönemde kanunlarda da yenilik yapmak için bilhassa Ali Paşa gibi idareciler, Fransız Medenî Kanunu’nun aynen tercüme edilerek, Osmanlı’da tatbik edilmesi fikrini ileri sürüyorlardı. Buna mukâbil Ahmed Cevdet Paşa ve bazı önde gelen ilim adamları, İslâm hukukunun zengin ve işlenmiş bir dalı olan Hanefî fıkhının kanunlaştırılması fikrini savunuyorlardı. Sonuçta bu fikir gâlip geldi ve gerçekleşmesi için, Ahmed Cevdet Paşa’nın reisliğinde, memleketin en kıymetli âlimlerinden oluşan “Mecelle Cemiyet-i Osmaniyesi” adıyla ilmî bir heyet kuruldu. Bu cemiyet, Osmanlı Devletinin tanzimât devrinde en mühim, sosyal hâdiselerinden birini teşkil eden ve Osmanlı fikir hayatının ölmez ve muhteşem bir âbidesi olan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’yi ortaya koydu.

Mecelle, giriş kısmı olan mukaddime ile birlikte 16 kitaptan ibarettir. Bu muhteşem hukuk abidesi, 1851 maddeden meydana gelmiş olup, evvela kitaplara, kitaplarda ayrı bir mukaddime ile bablara, bablar da fasıllara ayrılmıştır. Başlangıç kısmındaki “Mukaddime” 100 maddelik, vecize üslubu ile yazılmış ve çoğu dilimizde hala kullanılan, atasözü haline gelmiş, umumi hükümlerden, hukuk kaidelerinden oluşur. Zaten Mecelle’ye asıl şeref ve şöhretini temin eden de bu harika mukaddime kısmıdır. Son olarak; Bedîüzzaman Hazretlerinin de Risâle-i Nurda çoklukla kullandığı bu mükemmel hukuk kaidelerinden birkaç örnek verelim:

MECELLE HUKUK KAİDELERİNDEN ÖRNEKLER



“Def-i mefâsid celb-i menâfi’den evlâdır.”



Bir şeyde zarar ve bozuklukların def edilmesi, uzaklaştırılması, menfaatlerin elde edilmesinden önce gelir. Hayır ve sevaplı bir işi yaparken harama girme tehlikesi varsa harâmı terk etmek helâli işlemekten önce gelmelidir. Mevlânâ’nın ifadesiyle, “Ambarda buğday toplamadan önce fare deliklerini kapamak daha iyidir.”

“Ehven-i şerreyn ihtiyâr olunur.”

Yani, iki kötü şeyle karşı karşıya kalındığında daha hafif, daha az kötü olanı seçilir. Mesela tedavi imkânı olmayan gangren olmuş bir parmağın kesilmesiyle el kurtulacaksa, parmağın kesilmesi tercih olunur.

“Tevehhüme i’tibâr yoktur.”


Yani, delile dayanmayan vehim ve kuruntulara hukukta i’tibâr edilmez, kıymet verilmez. Hukuk vehimlerle değil delillerle ilgilenir.


“Şekk ile yakîn zâil olmaz.”


Şekk; şüphe, zan anlamındadır. “Yakîn” ise, doğruluğu kesin olan bilgi demektir. Bu kaide şüpheli bir şey yüzünden doğruluğu kesin olan bir şey terk edilmez, manasına gelmektedir.


“Berâet-i zimmet asıldır.”


Yani, zimmetinde bir şey olmama, aksi isbât edilinceye kadar borçsuz, suçsuz sayılma hukukta esastır. Suç veya hata iddia ediliyorsa, ispatlanmalıdır. İspatlanıncaya kadar, her insan ma’sumdur.



Hukuk tarihi ve tefekkürü bakımından Mecelle, Dr. A.Refik GÜR, Sebil Yayınevi, İstanbul 1993
Mektûbât, Bedîüzzaman Said Nursi
Kastamonu Lahikası, Bedîüzzaman Said Nursi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder