SELAMUN ALEYKÜM

İnşaallah istifadeye medar olur!!!!!!

30 Temmuz 2010 Cuma

HUZUR DERSLERİ


Huzur dersleri, Osmanlı an'anesinin bir parçası olarak, her Ramazan ayında devrin ilim ve takvasıyla tanınmış alimleri tarafından padişah huzurunda yapılan derslere verilen isimdir. 3. Mustafa tarafından başlatılarak Kur'an Tefsiri şeklinde, son halife Abdülmecid Efendi zamanına kadar devam eden bu dersler, Hilafetin kaldırılması ve Osmanlı Hanedanının Türkiye Cumhuriyeti memâliki haricine çıkarılmasına dair kanunun yürürlüğe girmesiyle son bulmuştur.

"Huzur Dersi", 28 nisan 1759 tarihinden başlayarak, her sene Osmanlı padişahının huzurunda sayısı muayyen, ilim ve takvasıyla tanınmış zatlardan müteşekkil olmak üzere sarayda tertip edilen ilmi mecliste "Kadı Beyzavi Tefsiri"nin münazaralı bir şekilde tedrisini ifade etmek üzere kullanılan bir ıstılahtır.
Huzur Dersleri, Osmanlı Padişahlarından 3. Sultan Mustafa tarafından başlatılmış ve Osmanlı devletinin son padişahı 6. Sultan Mehmed'in ve hatta son halife Abdülmecit Efendi'nin son zamanına kadar sürmüştür.
İlk defa "Huzur Dersi" verilen 1759 senesinde, biri Mukarrir ve beşi Muhatap olmak üzere 6 kişiden teşekkül eden "Huzur Dersleri", 8 meclis halinde 8 gün sürmüştür. Sonraları muhatap adedi 15'e yükselerek bir ramazan içinde yine 8 meclis olarak devam etmiştir.
Resmen 163 sene devam eden, "Huzur Dersleri" her Ramazan-ı Şerif’te 8 meclis halinde yapıldığı dikkate alınırsa, bu derslerin 163x8=1304 defa yapıldığı ortaya çıkar.
Huzur Dersleri sadece Ramazan aylarında verilmiştir.
Dersin hususiyeti, mubahase ve münazaralı olmasıdır. Bu dersi verene mukarrir, dinleyenlere de muhatab denilir. "Muhatab"lara ders verilirken, dinleyen ilim sahiplerinin, "mukarrir"e sual sormaları, vazifeleri icabıdır. Bu derslerde soru sormak asıldandır. Her muhatab ayrı ayrı sual sorar. Huzur dersleri padişahın resmi vazife yaptığı yerlerde belirli bir merasimle yapılır.
Huzur Dersleri 1759 yılında başlamakla beraber 28 Nisan 1785 Çarşamba gününden itibaren Fatiha Suresinden başlamak suretiyle Mushaf-ı Şerifteki sırayı takip ederek 1922 Ramazan-ı Şerifine kadar aynı sıra takip edilerek 14.cüzde yer alan Nahl Suresinin 31. ayet-i kerimesi ile sona ermiştir.
Huzur Derslerinde takrir (sözlü anlatım) ve mubahase (tartışma)' serbesttir. Kısacası söz ve fikir hürriyeti (saygı ve hürmet sınırlarını aşmamak kaydıyla) esastır. Bu cümleden olarak padişah 3. Selim zamanında mukarrir ve muhatabların her birine hiç bir şeyden çekinmeden ve her türlü tesirden uzak kalarak düşüncelerini olduğu gibi ortaya koymaları dersten evvel padişah tarafından kat'i bir dille bildirilirdi.
Hükümet erkânının da dinleyici sıfatıyla hazır bulundukları bu derslerde her türlü baskıdan azami derecede kaçınılırdı.
Bilhassa Ramazan-ı Şeriflerde Tefsir ilmiyle iştigal, İslâmiyet’in başından beri müslümanlar arasında an'ane haline gelmişse de Osmanlı Saraylarında hususi olarak tayin edilen Saray Hocaları tarafından, Tefsir dersleri daima verilegelmiş ve dinleyici olarak padişah da bu derslere katılmıştır. Şu kadar var ki, bu dersler, "Huzur Dersleri"nden başkadır.
15 Ekim 1757 tarihinde amcasının oğlu 3. Sultan Osman'ın yerine geçen gazi 3. Sultan Mustafa'nın Padişah oluşunun 2. senesi Ramazan-ı Şerifinde 1759 tarihinde Huzur Derslerini devletin resmi teşkilatına dahil etmesi, onun dindarlığı ve takvasına bir delil olarak gösterilir. Sultan 3. Mustafa, zühdü vera ve takvasıyla şöhret bulan padişahlardan olup, Laleli Camii şerifini de yaptırmıştır. Bu camiin avlusunda bulunan Sultan Gazi 3. Mustafa'nın türbesinin duvarında, hemen pek de kimsenin bilmediği İstanbul'daki 4. "Kadem-i Saadet"den birisi bulunmaktadır. Bilindiği gibi "Kadem-i Saadet", Kainatın Efendisi, Resûlullah (asm) Efendimizin ayak izine verilen isimdir.
Sultan 3. Mustafa'nın sır kâtibi tarafından tutulan zabıtlardan vakit namazını cemaatle edaya kararlı olduğu ve sabah namazlarını mütaakiben de sarayda verilen Tefsir Derslerine devamlı katıldığı anlaşılmaktadır.
HUZUR DERSİNİ VEREN MUKARRİR VE MUHATABLAR NASIL SEÇİLİR?
İstanbul ruusunu haiz müderrislerden (profesör) olması, talebesinin mürettep tahsile nazaran dersinin ileri bulunması, meleke ve ihtisası ve zatı kemaliyle muhitinde şöhret yapmış olması gibi vasıflar aranırdı.
Bunları seçme hakkı Şeyhül-İslâm'ındı. Seçim Padişahın iradesiyle tekemmül eder, bu vazifeden ayrılmalar da aynı usulle yapılırdı.
Gerek Şeyhü'l-İslâm ve gerekse Padişah bu vasıfları olmayan birisini Mukarrir veya Muhatab tayin edemez, başkalarının tavsiyesi ile de kimse tayin olunmazdı. Üst meclisdeki Mukarrir ve Muhatablıklarda boşalma olduğunda, usule ve sıraya göre üst kadrolar doldurulur, doldurulmayan yerler için de yeniden seçim ve tayin yapılırdı.
Birinci meclisi teşkil eden zevatın ruus dereceleri "Kibar-i Müderrisin" mertebesi olup, Daru'l-Hadis Hamise-i Süleymaniye, Süleymaniye, Musila-i Süleymaniye olarak görülmektedir.
DERSLERİN ŞEKLİ
"Huzur Dersleri"nin yapılacağı yeri bizzat Padişah tayin ederdi. Dersler saray salonlarının birinde öğle-ikindi arası takrir olunurdu. Salonda biri Mukarrir Efendi'ye diğerleri de Muhatap Efendilere mahsus olmak üzere 16 rahle bulunurdu. Mukarrir'in rahlesi işlemeli, Muhatab'larınki ise ceviz boyalıydı. Her bir rahleye birer de minder konurdu. Mukarrir ve Muhataplar beyaz sarıkları üzerine üç parmak genişliğinde sırmalı tel takarlar. Mısır kumaşından krem renginde ince çizgili kavuşturma mintanlarını, mevsim kışsa şal, hırka veya kürk, yoksa ipekti veya keten Şam hırkalarını ve bunların üzerine de resmi binişlerini (rütbelerine göre lacivert, yeşil, siyah veya beyaz) giyerlerdi. Binişlerinin kolları gayet boldu. Ayaklarına yandan kancalı mes, altına da rugan giymiş oldukları halde önde Mukarrir, arkasında kıdem sırası ile Muhataplar olmak üzere huzura girerlerdi.
Padişah ve maiyetindekiler onları ayakta karşılar ve ilk huzura giren hoca efendiye padişah kitap ve nişan hediye ederdi. Ulemai kiram ihtiram selâmı verdikten sonra, Hünkârın oturması üzerine, diğerleriyle birlikte Mukarrir ve Muhataplar da mevkilerini işgal ederlerdi. Mukarrir, Padişahın sağına, Muhtaplar ise, Mukarririn yanından başlayarak kıdem sırasına göre yarım daire şeklinde bir kavis teşkil ederlerdi.
Ders aleni olmakla beraber, erkek veya kadın dersi dinleyecek kişiler hakkında Padişah'a bilgi verilir, Padişah da iltifat olarak bazı güzide şahısları dersi dinlemeleri için alıkoyabilirdi. Dersi dinleyenlerin tamamının Mukarrir ve Muhataplar gibi minder üzerine oturmaları asıldandı. Mazeret bulunmadıkça Padişahlar da u-mumiyetle dersleri, diz çöküp iki elini dizleri üstüne koyarak dinlerdi. Mabeynciler de hoca efendilerin arkasında ayakta dururlardı. Sultanlar ve diğer hanımlar kafes arkasından dersleri takip ederlerdi.
Huzur Dersleri için Ramazandan üç ay evvel Şeyh-ül- İslâm tarafından hangi ders takrir edilecek ise, tezkere ile bildirilir; o ders hazırlanır, ders esnasında Muhataplar Mukarrire sual sorarlardı. Sultan Abdûlhamid zamanında, Mukarrirlere otuz altın lira, hediyeleri ile birlikte verilirdi.
Muhataplara da 20 şer altın lira verilir, ayrıca hediye verilmezdi. Mukarrire verilen hediye yeşil atlas bohça içinde bir top lahur şal, iki top Mısır kumaşı, lacivert yüklü şalvarlık, kumaştı. Dersin sonunda hoca efendiler giderlerken padişah onları uğurlar, mabeynciler merdiven başında beyaz keten torbalar içinde paraları verirler ve hoca efendileri sarayın dış kapısına kadar teşyi ederlerdi. Kendilerine sarayda iftar da verilirdi. Sultan Reşad zamanında Mukarrir'lere verilen bohça âdeti kalkmıştır.
Huzur Dersleri böylece son Halife Abdulmecid Efendi zamanına kadar devam etmiştir. Hilafetin ilgası ve Hânedan-ı Osmani'nin Türkiye Cumhuriyeti memâliki haricine çıkarılmasına dair 341 sayılı 7 Şubat 1923 tarihli kanunun yürürlüğe girmesiyle huzur dersleri son bulmuştur.


********Fikret Sönmez *******

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder