SELAMUN ALEYKÜM

İnşaallah istifadeye medar olur!!!!!!

27 Temmuz 2010 Salı

Kırk Ambar (Kur'an'a dair)


Vahiy Kâtibliği

Peygamber Efendimiz (asm) ümmî olduğu için nâzil olan âyetleri okuma yazma bilen sahâbelerine yazdırmıştır. Âyetleri Peygamber Efendimiz’den (asm) duyarak yazan bu sahâbelere vahiy kâtibi denilmektedir. Mekke’de ilk vahiy kâtibliğini Abdullah bin Sa’d bin Ebi Sarh (ra), Medine’de ise, Ubey bin Ka’b (ra) yapmıştır. Ondan sonra Zeyd bin Sabit (ra) bu görevi devam ettirmiştir. Zamanla sayıları kırka kadar varan vahiy kâtiblerinden bazıları; Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer bin Hattab, Hz. Osman bin Affan, Hz. Ali bin Ebi Tâlib, Amr bin el-As, Muâviye, Şurahbil bin Hasene, Muğire bin Şu’be, Muaz bin Cebel, Hanzele bin er-Rebi’, Cehm bin es-Salt, Hüseyin en-Nemerî, Zübeyr bin Avvam, Amir bin Füheyre, Ebân bin Said, Abdullah bin Erkâm, Said bin Kays, Abdullah bin Zeyd, Hâlid bin Velid, Alâ bin Hadremî, Abdullah bin Revâha, Huzeyfe bin el-Yemân, Muhammed bin el-Mesleme (ra ecmain) vd.

Kur’ân-ı Kerîm’in Kitâb Hâline Getirilmesi

Asr-ı Saâdette, nâzil olan âyet-i kerîmeler, vahiy kâtibleri tarafından deri, papirüs kâğıdı, kemik ve ağaç kabuğu gibi malzemelerin üzerine yazılmaktaydı. Hâfızların sayısının azalması ve İslâmiyet’in daha geniş topraklara yayılması gibi sebeblerin de etkisiyle, Hz. Ebû Bekir’in (ra) hilâfeti döneminde Kur’ân-ı Kerîm’in kitâb hâline getirilebilmesi için, Zeyd bin Sâbit (ra) başkanlığında bir heyet oluşturuldu. Bu heyet, gayet itinalı bir çalışma yürüttü. Her âyet, Peygamber Efendimiz’in (asm) huzurunda yazıldığına dâir şehâdet eden iki şâhid ile birlikte kabul ediliyordu. Heyetin çalışmaları bittikten sonra Kur’ân-ı Kerîm’in sûreleri, Peygamber Efendimiz’in (asm) koyduğu sıraya göre sıralanmış ve kitab hâline getirilmiştir. Bu ilk nüsha Kur’ân-ı Kerîm ise Peygamber Efendimizin (asm) hanımı Hz. Hafsa’ya (ra) emânet edilmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’in Çoğaltılması

İslâmiyet’in fetihlerle her geçen sene daha geniş topraklara yayılması ve Müslüman sayısının günden güne artmasıyla birlikte Kur’ân-ı Kerîm’in çoğaltılması ve fethedilen bu yeni topraklara dağıtılması ihtiyacı doğmuştur. Bu sebeble, Hz. Osman’ın (ra) hilâfeti döneminde elde var olan Kur’ân mushafı çoğaltılarak, Mekke, Basra, Kufe, Yemen ve Bahreyn gibi merkezî şehirlere gönderilmiştir. Bu sâyede, Arabça’nın lehçe farklılıklarından doğabilecek ihtilâfların da önüne geçilmiştir.

24 Saat Kesintisiz Kur’ân Kırâati

Yavuz Sultan Selim’in Mercidabık ve Ridâniye Zaferleriyle Suriye ve Mısır’ı fethetmesiyle birlikte, Hicaz’ın idaresi de Osmanlı’nın eline geçmişti. Bu fetihler neticesinde Hilâfet de Osmanlı’ya geçmiş, Hicaz’da bulunan bir kısım Mukaddes Emânetler de İstanbul’a getirtilmiştir. İşte başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere; birçok Peygamber ve Ashâb-ı Kirâm’a âit olan eşyalar yaklaşık 5 asırdır, Topkapı Sarayında muhâfaza edilmektedir. Bu emânetlerin hürmetine, arada bazı fâsıla ve kesintiler olmakla birlikte 5 asırdır, Topkapı Sarayında Kur’ân-ı Kerîm okuma geleneği devâm ettirilmiştir. Günümüzde ise bu güzel geleneği devam ettirebilmek için 12 hafız görevlendirilmiştir.

Kayışzâde Hafız Osman Nuri Efendi

Kayışzade lakabıyla şöhret bulan Hafız Osman Nuri Efendi, aslen Burdurlu’dur. Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den sülüs ve nesih yazılarını öğrenip icâzet almış, onun vefatından sonra da talebesi Muhsinzâde Abdullah Hamdi Bey’in derslerine devam etmiştir. Devrinin büyük hattatları arasına giren Kayışzâde, hayatını mushaf yazmakla geçirmiştir. Nitekim 107. mushafını yazdığı bir dönemde, 4 Ramazan 1311 (11 Mart 1894) tarihinde İstanbul’da vefat etmiş ve Merkez Efendi Kabristanına defnedilmiştir. Kayışzâde’nin, mushaf yazmada ve nesih hattının güzelleşmesinde çok büyük katkıları olmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’in âyetberkenar mucizesinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Âyetberkenar tertibinde, Kur’ân-ı Kerîm’in her sayfasının sonunda âyet yarım kalmayıp bitmektedir. Âyetberkenar mucizesinin ortaya çıkması, Kur’ân-ı Kerîm’in tevâfuk mucizesine de zemin hazırlamıştır.

Osman Gazinin Kur’ân’a Hürmeti

Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin, Şeyh Edebali’nin evinde misafir kaldığı bir gün kendisine geceyi geçirmesi için verilen odaya girdiğinde tam yatağa yatacakken gözüne odada bulunan bir Kur’ân-ı Kerîm takılır. Osman Gazi, Kur’ân’a olan hürmetinden dolayı ayağını uzatarak yatamaz. Odanın bir köşesine çekilir, duâ ve evrada başlar. Oturduğu yerde bir ara içi geçer ve rüyasında Şeyh Edebali Hazretlerinin göğsünden çıkan bir nûrun kendisini sardığını ve kendisinin de her tarafı kuşatan bir çınar ağacına dönüştüğünü görür. İşte Osman Gazi’nin Kur’ân’a olan bu hürmeti, Abbasî Devleti’nin yıkılmasından sonra boşalan Müslümanların ve dünyanın idaresinin Osmanlılar’a verilmesine vesile olan sâiklerden biri olarak tarihe geçmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder