SELAMUN ALEYKÜM

İnşaallah istifadeye medar olur!!!!!!

27 Temmuz 2010 Salı

Nebevî tedbir, Kur’ânî teyakkuz


İslâm toplumları bugün tarihin en büyük asimilasyon krizini aşmaya çalışıyorlar. Zorla dayatılan ‘küresel kimlik’, cılızlaşmış ‘aslî hüviyet’i yutmak üzere.

Batı, kronik hastalıklarını saniyeden daha kısa bir zaman zarfı içerisinde bütün dünyaya bulaştırabiliyor artık; kriz ihraç ediyor. Maddî güç elinde olduğu için manevî illetlerini süratle dünyaya yayıyor. Kudreti, zaafına kuvvet veriyor. Dünyevî ve ‘şeytânî’ hayat tarzı ile ‘nebevî’ hayat tarzını tehdit ediyor.

İslâm âleminde ise herkes bir konuda hemfikir: “Eski hâl muhâl!” Fakat fikirler şu soruyla karmakarışık: “İzmihlâlden kurtuluş nasıl olacak? Yeni hâl nasıl kurulacak?”

Kimisi içe kapanmaktan kimi ise açılmaktan yana. Kimisi, “Gölge etme başka ihsan istemem!” diyor. Bir başkası, düzeni değiştirmekten dem vuruyor. Kimi teslimiyetçi, kimi kuru kahraman.

İslâmiyet bu bunalım ve keşmekeşi aşacak teçhizata sahip. Yeter ki gerekli ittihad ve dayanışma sağlanabilsin. Bu zamanın en mühim farz vazifesinin ittihad-ı İslâm olduğu hakîkati zihinlere ve kalplere yerleşebilsin.

Engeller sıçrama noktalarıdır. Musibetler insana kamçı verir. Atmaca kuşunun serçeye musallat olması serçenin kabiliyetlerini artırır.

İslâm medeniyeti yeni küresel engeli cevherindeki taptâze hakîkatlerle aşıp tüm insanlığa yeni bir medeniyet nizamı takdim edebilir.

Prof. Ahmet Davutoğlu, bu noktada en büyük vazifenin yönlendirici kesimin olduğuna ve durumun müsbet veya menfî olmasının bu kesimin alacağı tavırlara bağlı olduğuna dikkat çeker. Ona göre daha önceki asırlarda da pek çok defa başka medeniyetlerle etkileşen Müslümanlar, bu etkileşimi teorik açıdan yönlendiren İslâm âlimlerinin dirâyeti ve sosyal etki gücü ile etkileşimden en faydalı şekilde faydalanmayı mümkün kılmıştır. Bu dönemlerde zararlar en aza indirilmiş,

etkileşimden İslâm medeniyeti yenilenerek ve güçlenerek çıkmıştır. (Küresel Bunalım, Küre yay., s. 216, 217)

Peter F. Drucker, “Gelecek ‘post-Batılı’ olabilir; ‘anti-Batılı’ olabilir. Ama ‘Batı-dışı’ olamaz.” derken küreselleştirmenin Batı’yı ne derece şımarttığını ve nasıl Müslümanlara meydan okuttuğunu gösteriyor. ‘Yeni Dünya Düzeni’ kavramını ortaya atıp dünyaya ‘yeni’ hiçbir şey katmayan Batı’nın elinde tek güç var şimdi: Para!

İşte bu durum karşısında kendi içinde ittihadı sağlayamamış Müslüman toplumlar bocalıyorlar. Bir yandan zorla dayatılan ‘küresel kimlik’e bir yandan bir önceki asrın fırtınasıyla tertiplenen yerel dönüşüm projelerine direnmeye çalışıyorlar.

Şimdi Mehmet S. Aydın’ın şu sözüne kulak verelim: “Globalleşeme kendi başına ne şeytânî ne de rahmânî bir güçtür.” (Küreselleşme, Ufuk kitapları, s. 20)

Doğru, şeytan da kötüdür ama şeytana uymazsan Cennet’e gidersin. Bunun için “Şeytan’ın yaratılması şer değildir, ona uymak şerdir” denilmiştir. Küreselleşmeyi de böyle değerlendirmek Müslümanların menfaatine.

Küresel aktörler bizi dönüştürmeye çalışacaklar, biz nebevî bir tedbir ve taktikle ve dahi Kur’ânî bir teyakkuzla karşı koyacağız.

İzzetli ve tavizsiz bir ‘tedbir ahlâkı’nı tesis edip bize doğrultulan silahın ters tepmesini sağlayacağız inşâalah.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder