SELAMUN ALEYKÜM

İnşaallah istifadeye medar olur!!!!!!

27 Temmuz 2010 Salı

Kudretin âyineleri çoktur


Kudretin âyineleri çoktur

Her bir hava zerresi “ışıma” denilen bir yolla güneş ışınlarını aks ettirdiği için daha güneş doğmadan ışıkları hava zerrelerinde aks ederek sabahın aydınlığını temin eder. Aynı sebepten, hava tabakası olmayan Ay yüzeyinde, gündüz vakti loş ve sönük bir aydınlık olur.

Kudret-i Zülcelal’in pekçoktur mir’atleri. Herbiri ötekinden daha eşeff ve eltaf pencereler açıyor bir âlem-i misale.

Sudan havaya kadar, havadan tâ esîre, esîrden tâ misale, misalden tâ ervaha, ervahtan tâ zamana, zamandan tâ hayale,

Hayalden fikre kadar muhtelif âyineler, daima temsil eder şuunat-ı seyyale. Kulağınla nazar et âyine-i havaya: Kelime-i vâhide, olur milyon kelimât!
Acib istinsah eder o kudretin kâlemi.. şu sırr-ı tenasülât...

1- Kudret-i Zülcelal’in pekçoktur mir’atleri (aynaları). Herbiri ötekinden daha eşeff (daha şeffaf) ve eltaf (daha latif, ince) pencereler açıyor bir âlem-i misale (görüntüler âlemine).

Allah’ın kudretinin, varlıkları çoğaltmaya yarayan çok çeşitli aynaları vardır. O aynalar vasıtasıyla bir mahluktan çok mahluklar yaratır. Çünkü aynanın özelliği karşısına gelen nesnenin görüntüsünü çoğaltmaktır. Bu, çeşit çeşit aynaların hepsi, farklı derecelerde de olsa, şeffaf ve lâtif bir yapıdadır. Zaten varlıkları çoğaltmalarını sağlayan sır, onlardaki bu şeffaflıktır. Şeffaf şeylerin diğer bir özelliği, Âlem-i Misal denilen, her şeyin görüntülerinin kaydedildiği bir âleme, pencereler açmasıdır. Ve bizler açılan o şeffaf pencerelerden Âlem-i Misal’i ve ondaki görüntüleri seyretmiş oluruz. Üstad Bediüzzaman (ra), bu meseleyi Barla Lâhikasında şöyle anlatır:

“Bence âlem-i misalin vücudu meşhuddur (varlığı görünmektedir). Âlem-i şehâdet gibi tahakkuku bedihîdir. (Şu görünen âlem gibi gerçekliği açıktır) Hattâ rü’ya-yı sadıka (doğru rüyalar) ve keşf-i sadık (evliyanın kalp gözüyle bazı gizlilikleri görmeleri) ve şeffaf şeylerdeki temessülât (görüntüler), bu âlemden o âleme karşı açılan üç penceredir. Avama ve herkese o âlemin bazı köşelerini gösterir.” (Barla, 346)

2-Sudan havaya kadar, havadan tâ esîre, esîrden tâ misale (Âlem-i Misal’e), misalden tâ ervaha (Âlem-i Ervah’a), ervahtan tâ zamana, zamandan tâ hayale, hayalden fikre kadar muhtelif âyineler, daima temsil eder (misalini, yani görüntüsünü çoğaltır) şuunat-ı seyyale (oluşur). (Akıp değişip duran işler ve görüntüler oluşur).

Su, malum şeffaftır. Ayna gibi da varlıkların görüntülerini aksettirir. Hava ondan daha şeffaftır. Her bir hava zerresi “ışıma” denilen bir yolla güneş ışınlarını aks ettirdiği için daha güneş doğmadan ışıkları hava zerrelerinde aks ederek sabahın aydınlığını temin eder. Aynı sebepten, hava tabakası olmayan Ay yüzeyinde, gündüz vakti loş ve sönük bir aydınlık olur.

Bütün varlıkların hatta atomların da temel yapı taşları olan esir zerreleri, daha şeffaf ve daha ince (latif) bir yapıdadır. Şeffafiyeti sebebiyle, yaradılışları nurdan olan meleklerin ve bazı ruhânîlerin, esir aynalarında aksederek çoğalmalarına ve hızlı seyahatlerine vasıta olur. Aynı şey hava zerreleri için de geçerlidir. Hz. Üstad, bunu Tılsımlar, 16. Söz’de şöyle anlatır:

“Evet nasıl cismaniyata (maddî varlıklara) cam ve su gibi şeyler âyine olur. Öyle de, ruhaniyata (ruhânî varlıklara) dahi hava ve esir ve âlem-i misalin bazı mevcudatı âyine hükmünde ve berk ve hayal sür’atinde bir vasıta-i seyr ü seyahat suretine geçerler” (Tılsımlar, 25)

Aynı şekilde misal âlemi de bütün varlıkların ve bütün olayların görüntülerini çoğaltan büyük şeffaf bir ayna hükmündedir. Bu konuda Üstad şunları söyler: “Gördüm ki; âlem-i misal, nihayetsiz fotoğraflar ve herbir fotoğraf, hadsiz hâdisat-ı dünyeviyeyi (dünya olaylarını) aynı zamanda hiç karıştırmayarak alıyor.” (Emirdağ Lâhikası, 262)

“Cennet’in merkez-i kübrası (asıl en büyük merkezi) uzakta olmakla beraber, âlem-i misal âyinesi vasıtasıyla her tarafta görünmesi mümkün olduğu gibi…” (Lem’alar, 323)

Üstad Hz. Âlem-i Misal ile Âlem-i Ervah’ın aynı yapıda olduklarını meâlen şöyle ifade eder: “Âlem-i misalin görüntüleri şekilleri bu âleme benzerken maddî yapısı Âlem-i Ervah gibi latif ve ince bir yaradılıştadır.” (Bkz. Barla Lâhikası, 345) Demek ki o da Âlem-i Misal gibi şeffaftır ve görüntülerin aks edip çoğaldığı bir aynadır.

Zamanın da içinde mevcudatı çoğaltan şeffaf bir ayna olduğuna işaret eden Risale-i Nur’dan iki cümle: “Seyyal zamanın hakikatı ve sahife-i misaliyesi olan “Levh-i Mahv-İsbat”ta kelimat-ı kudreti yazmak…” (Sözler, 30.Söz, 227)

“Asırlar ve seneler, belki günler adedince muntazam âlemleri zaman ipine asan ve onunla azamet-i kudretini gösteren…” (Sözler, 29.Söz, 202)

İnasanın fikir ve hayali de şeffaf birer ayna hükmündedir. Gayet latif varlıklar olan düşünceler fikir aynasında, hayal edilen görüntüler de hayal aynasında akseder durur. Bu konuda şunu söyler: “Hayal veya fikir âyinesinde küfriyatın ve şirkin akisleri ve dalaletin gölgeleri ve şetimli çirkin sözlerin hayalleri, itikadı bozmaz, imanı tağyir etmez, hürmetli edebi kırmaz.” (Lemalar, 13.Lema, 76)

3-Kulağınla nazar et âyine-i havaya: Kelime-i vâhide (bir tek kelime), olur milyon kelimat (kelimeler)!

Havanın, nasıl varlıkları aksettiren ve çoğaltan şeffaf bir ayna olduğunu görmek istersen, o aynaya kulağınla bak, yani dinle. Bir insanın ağzından çıkan tek bir kelime, hava aynasında adeta bir ışıma yaparak çoğalır ve milyonlarca kelimeye ulaşır. Orada bir milyon kulak olsa hepsi, o bir milyon kelimeden kendine gelen tek kelimeyi duyar.

4-Acib istinsah eder (çoğaltır) o kudretin kalemi, şu sırr-ı tenasülât (çoğalma sırrı)...

Kudret-i İlâhiye, şeffaf şeylere verdiği bu çoğaltma özelliği ile bir tek şeyden pek çok nüshalar çoğaltarak yaratır. Bir şeyden çok şeyleri yatamanın Allah’ın hikmetinin ve kudretinin bir gereği olduğunu Üstad şöyle anlatır. “Fâtır-ı Hakîm, kemal-i kudret ve hikmetini göstermek için, az bir şeyden çok mahsulât aldırır ve bir sahifede çok kitabları yazdırır ve birşey ile çok vazifeleri yaptırdığı gibi...” (Lem’alar, 178)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder