SELAMUN ALEYKÜM
İnşaallah istifadeye medar olur!!!!!!
9 Ağustos 2010 Pazartesi
Kurandan Bir Hakikat Daha Sırt Omuriliği-Üreme Bağlantısı
Dünyadaki bütün varlıklar, yaradılış süreci içinde Allah'ın koyduğu sebepler zincirinden geçer. Sebepler zincirindeki her unsur, bir makinenin parçaları gibi, birbirlerinin yapmış olduğu vazifeyi destekler tarzda yaratılmıştır. İnsanın yaratılışında da, her biri ayrı bir mucize olan vetireler arka arkaya hayat sahnesine çıkar.
Sperm ile yumurta birleşene kadar binlerce sebep âhenkli bir şekilde işler: hipofiz bezinin, beynin ve hipotalamusun salgıladığı hormonlar, omurilikteki refleks merkezleri, testis hormonları, testisin anatomik yapısının normal oluşu, spermlerin yapım merhalelerindeki metabolik olaylar, spermin atım yollarının anatomisi ve atım işinde kasılıp gevşeyen kaslar, vücudun haz merkezinin bir avans olarak uyanması, hormonlar, kan dolaşımı, vücut salgıları... Bunların hepsi insanın yaratılışında görev alan sebeplerdir ve yaratılışa hizmet eder. Binlerce sebepten bir tanesini çekseniz sperm ve yumurta meydana gelmez. Benzer hâdiselerin anne vücudunda da meydana gelmesi, tüplerin, rahmin ve cinsiyet organlarının normal anatomide olması, aynı duyguların yaşanması birer sebeptir. Meselâ, erkek ve kadında yumurta ve spermi oluşturan her şey normal olsa, fakat spermin boşaldığı ortamın asitlik derecesi fazlaysa, sebepler dahilinde insanın yaratılışı yine gerçekleşmez.
İnsanı yaratmayı murad eden Rabbimiz, bu icraatını biyolojik sebeplerle perdelediği için, birçoğumuza bu, çok normal bir hâdise gibi gelmektedir.
Neden çok sebep?
Yaratılış sebebi tek olsaydı, tesadüfe daha fazla pay ayrılırdı. Ne kadar çok sebep mevcutsa, o nispette tesadüflerin işe karışma ihtimali azdır. "Ol!" emriyle sebeplerin oluşması, O'nun iradesinin ve gücünün sınırsız olduğunu gösterir. Maksadın oluşunda binlerce sebebin ahenkli, işini şaşırmadan yapması, bir iradenin gerekliliğini mecburi kılıyor ve insanı düşünmeye sevk ediyor. Yukarıda saydığımız sebepler, ana hatlardır. Bir de bunların hücre seviyesindeki metabolik sebeplerini, moleküler âlemdeki sayısız mikrosüreçlerin aksamadan âhenkli bir şekilde işleyişini düşünürsek, Rabbimizi daha iyi tanırız.
Sinir sistemi ve üreme
Sinir sisteminin ulaşmadığı hiçbir organ yoktur ve vücudumuzda işleyen her fizyolojik süreç, sinirlerimizin kontrolü altında çalıştırılmaktadır. Yumurta ile spermin birleşmesi için spermin, babadan anneye aktarılması lâzımdır. Kadın ve erkeğin cinsiyet organlarını çalıştıran sinirler, parasempatik ve sempatik sinirler olarak adlandırılır. Parasempatik sinirler, kuyruk sokumu kemiklerinin üstündeki sağrı kemikleri arasından çıkar. Allah'ın bize peşin ücret olarak verdiği, iki cins arasında karşılıklı olarak evlenme isteğini ortaya çıkaran hazlar, beyinle bağlantılı şekilde cinsiyet organlarıyla gerçekleştirilir. Fakat yaratılıştaki asıl vazife, sempatik sinirlere verilmiştir. Zira spermlerin atımı bu sinirlerin tesiriyle gerçekleşir.
Bu nasıl olur?
Erkekte meninin atılması, testis ve uzuvların âni kasılmasıyla olur. İçinde spermleri taşıyan bu suyun atım olayı, tamamen refleks mekânizmasına bağlanmıştır. Beyindeki merkezin bu sırada bir müdahalesi yoktur. İzdivaçta, pudental sinirler yoluyla -iletilen uyarılar- sırt kemiklerinden thoracal-1 (birinci göğüs omuru) ile, lumbar 2 (ikinci bel omuru) kemikleri bölgesinde bulunan, 14 sırt omuru arasındaki sempatik çekirdekler uyarılır. Buna cevap, göğüs kaburga kemikleri ile omur kemiklerinin birleşim yerinin altında bulunan deliklerden verilir. Cevabî uyarılar truncus sympathicus ve plexus pelvicus'tan gangionlara uğrayıp, cinsiyet organlarına gelir; fırlatmayı önleyen düz kasları gevşetir, fırlatmayı sağlayacak olan ductus deferens ve vesicula seminalis kaslarının kasılmasını sağlayarak meniyi fırlatır. Şimdi bu anatomik tespitle, Kur'ân-ı Kerim'de anlatılanlara bakalım: "İnsan neden yaratıldığına bir baksın; o, atılan bir sudan yaratıldı. (O su) bel kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıkmaktadır." (Tarık, 86/5-7)
Âyette geçen sulb ve terâib tabirlerini; bazı tefsirciler göğüs ve bel kemikleri, bazıları da erkek ve kadının bel kemikleri olarak yorumlamışlardır. Ancak bugünkü anatomik bilgilerimize göre ise, "atılan su" erkekten olduğuna göre, sulb tabirini kuvvetli mânâsına aldığımızda -erkekte omurganın en kuvvetli ve iri omurları olan bel (lumbar) omurlarını katı ve sağlam mânâlarını da nazara alırsak- omurganın birbiriyle kaynaşmış ve sağlam bir yapı teşkil etmiş sacral (sağrı) bölgesi olduğunu anlamak mümkündür. Bu durumda "suyun atılması" ile gerekli işlemin yaptırılacağı sinirler bu bölgeden daha yukarıda demektir.
Âyetteki sulb ve terâib ifadeleri çoğuldur ve kemikleri kelimesiyle, birden fazla kemik arasından çıktığı ifade edilmiştir. Bu durumda, hem bel ve sağrının, hem de göğüs omurlarının çok sayıda olduğunu anlamamız gerekir. Nitekim thorasic omurlar (göğüs) 12, lumbar omurlar (bel) 5, sacral omurlar (sağrı) 5 tanedir (Şekil 1).
Meniyi fırlatma merkezi ile ilgili sinirler, birinci thorasic omur ile (T 1) ikinci bel omuru (L 2) arasındaki 14 kemik arasından çıkmaktadır ki, âyette çoğul kullanılarak bu durum izah edilmiştir.
Âyetin başında "atılan bir sudan" ifadesiyle, refleks merkezlerine işaret edilmiş, ayrıca "bel kemiği ile göğüs kemikleri" arasından çıkar ifadesiyle de, thoracal-1 omuru ile lumbar-2 omurları arasındaki kemiklere dikkat çekilerek, meniyi atma merkezi ve sinirlerin çıktığı yer anatomik olarak belirtilmiştir. Omuriliğin söz konusu bölgeleri ve buralardan çıkan sinirler şekilde görülmektedir (Şekil 2). Fizyolojik tespitlere göre de, bu kemiklerin arasından çıkan sinirler, çeşitli iç organlara dağılarak onlara yardımcı olurlar. Bununla birlikte atılma işinde vazife yapan sinirlerin, T 10 ile L2 arasındaki merkezler olduğu anlaşılmıştır (Şekil 3). Kur'ân'da sulb olarak zikredilen sacral omurlar (S 1 ve S 5) arasındaki S 2 ve S 4 sinirleri ise, cinsiyet organlarındaki hazırlıkları başlatır.
Spermlerin nakledilmesi; yaşamalarını ve hareketlerini sağlayan -bezlerin çalışması ve çeşitli kanallar için lâzım gelen salgıları yapan; bezlerin çalışmasıyla çeşitli kanalların açılıp kapanmasını sağlayan kasların hareketi ve suyun atımı sırasında cereyan eden kompleks süreçler- cinsiyet organlarına gelen sinir merkezleri tarafından yönetilir. Bu sebeple, meni ve yumurta atımının normal olması için, bu olaya katılan organlar ve bunları yöneten merkezî sinirler sağlam olmalıdır. Arabanın hareketi için benzinin püskürtülmesine, benzinin püskürtülmesi için de pedala basacak ayağa ihtiyaç vardır. Arabanın deposu ne kadar dolu olursa olsun, gaz pedalına basacak bir uyarıcı kuvvet olmazsa, araba hareket etmez. İşte Kur'ân'ın bu kuvveti ve yerini tarif şekli, anatomik gerçeklerle tam örtüşmektedir. Belki ileride üreme fizyolojisi ile göğüs kemikleri arasında bağlantı kuran mikro seviyede başka buluşlar da olabilir. Fakat anatomik olarak Kur'ân'ın tarif ettiği sulb ve terâib arasındaki yer, meniyi fırlatan refleks merkezleridir.
Rabbimiz göğüs omurlarındaki ve ilk iki bel omurlarındaki merkezleri ile bunların aralıklarından çıkardığı sinirlerin başlangıcını, yani köklerini çok sağlam omurlarla korumuştur. Eğer omurilik zedelenmesi 11. ve 12. thorasic merkezden olursa, yahut birinci (L 1) ve ikinci (L 2) bel omurlarındaki ganglionlar (sinir düğümlerinin) damar bozukluğu neticesinde çıkarılırsa, atım olayı % 40 bozulur. Fakat omurilik, thoracal-1 (birinci göğüs) omurunun kırılmasıyla kesilirse, zedelenirse veya bu kısımdaki ganglionlar tam çıkarılırsa, meni atımı gerçekleşmez.
İlmin, bilhassa tıp ilminin, çok geri olduğu bir çağda, hiçbir insan cesedi üzerinde anatomik çalışmanın ve fizyoloji deneyinin yapılmadığı, bilim tarihince sabit bir husustur. Yukarıdaki âyetin bugünkü anatomik bilgilerimize dayanan gerçeklerle örtüşmesi; Kur'ân'ın, bizi yaratan ve bedenimizi bizden daha iyi bilen Allah'ın kitabı ve Efendimiz (sas)'in de, Kur'ân'ı bize ulaştıran elçi olduğunu gösteren yüzlerce delilden biridir.
***********Dr. Arslan MAYDA
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder