SELAMUN ALEYKÜM

İnşaallah istifadeye medar olur!!!!!!

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Dökülür deyip geçmeyin!!!


Dünya üzerinde çok sayıda ekosistem bulunmaktadır. Mükemmel bir denge içinde, âhenkli şekilde işletilen bu sistemler, vazife, yapı ve büyüklük bakımından birbirlerinden farklılık arz eder. Meselâ göller, akarsular, ormanlar, meralar ve tarlalar birer ekosistem olduğu gibi, ağaçların gövdesinde bulunan yosunların teşkil ettiği çevre de, kendine has bir mikro ekosistem olarak kabul edilir.

Ekosistemler, canlı (mikroorganizmalar, bitkiler, hayvanlar, insanlar) ve cansız (kayaçlar, topraklar, yeryüzü şekilleri, iklimler, organik bileşikler vb.) varlıkların bir arada mükemmel bir bütünlük teşkil etmesiyle kurulmuştur. Bu varlıklar arasında; enerji alışverişi, beslenme, barınma, ayrıştırma, rekabet, göç ve benzeri birçok karmaşık hâdise cereyan etmektedir. Madde devridâimi (gıda maddelerinin, karbon, oksijen ve suyun devamlılığı) ve enerji transferi gibi iki temel vazifeyi yerine getiren bu hâdiseler, canlıların hayatı açısından büyük ehemmiyet arz etmektedir. Bir ekosistemdeki canlılar ile hayat ortamları arasındaki münasebetler, biyolojik ve fizyolojik aktiviteler problemsiz bir şekilde devam ettiği sürece, ekosistemdeki tabiî denge (dinamik denge) devam ettirilir.

Orman ekosistemleri ve dökülen yapraklar
Orman ekosistemi; ağaçlar, bitkiler, hayvanlar ve mikroorganizmalar gibi canlı varlıklar ile ısı, ışık, hava, su ve toprak gibi cansız çevre arasında karşılıklı münasebetlerin yaşandığı bir hayat mekânıdır. Bu karşılıklı münasebetlerden birinde meydana gelen bir aksaklık, bütün orman ekosistemi üzerinde menfî tesirlere sebep olabilir. Meselâ böcek istilâsı veya hava kirliliği gibi anormal hâdiseler sebebiyle yaprakların solması ve dökülmesi, sistemin temel unsuru olan ağacın vazifesine de menfî yönde tesir edecek ve bunun neticesinde orman ekosistemi zarar görecektir. Yaprağın sonbaharda tabiî seyrinde dökülmesine ise, sistemin sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlayacak bir dizi hikmet dercedilmiştir. Yaprakların dökülmesiyle, onlarda birikmiş bazı zararlı maddeler (kalsiyumoksit kristalleri) ve tozlar bitkiden uzaklaştırılmış olur. Ayrıca, büyüme dönemindeki vazifelerini yerine getirdikten sonra, sonbahar yaklaşırken ağacı terk etmeye hazırlanan yaprağın içindeki gıda maddelerinin bir kısmı; sürgün, dal ve gövde kısımlarına gönderilerek depo edilir. Bu organlarda depolanan gıda maddeleri, ilkbaharda yeni filizlenecek yaprak ve sürgünlere gıda kaynağı olarak saklanır.

Topraktaki canlıları donmaktan korumakla vazifeli dökülen yaprak örtüsü olmasaydı, kışın havaların soğuması ile birlikte toprak içerisinde bulunan suyun viskozitesi (suyun kendi akışkanlığına karşı göstermiş olduğu iç direnç) artacak, bunun neticesinde de ağaçlar, ihtiyaç duydukları suyu, yeterli miktarda alamayacaktı. Şiddetli soğuklarda topraktaki su donar, buna karşılık dökülen yaprak örtüsü, toprağın üzerini bir yorgan gibi sararak donmaya mâni olur, böylece bitki ve ağaç köklerinin zarar görmesi engellenmiş olur. Yaprak örtüsü, sıcak ve kurak mevsimlerde de, toprağın kurumaması ve neminin muhafazası için mühim vazifeler görür.

Dökülen yapraklarda, topraktaki canlılar için 50’den fazla gıda maddesi bulunur. Bu canlılar tarafından parçalanıp ayrıştırılan yapraklar, bir taraftan bitkiler dışındaki canlılar için organik gıda maddesi olarak kullanılırken, diğer taraftan da, toprağın su tutma özelliği başta olmak üzere, birçok hususiyetini iyileştiren humus (en ince boyutta ayrışmış organik madde) meydana gelmesine vesile olur. Bu humus maddesi mikroorganizmaların muamelesinden geçtikten sonra, inorganik şekilde bitkilerin gıda maddesi olarak kullanılır. Görüldüğü gibi, ölü yaprak örtüsü, bir taraftan, topraktaki solucan benzeri hayvanlar ve mikroorganizmalar için yorgan vazifesi görürken, diğer taraftan da onların rızkı olur.

Dikkat çekici bir diğer nokta ise, topraktaki canlıların kendi aralarındaki iş bölümüdür. Sayıları milyonları bulan çeşitli canlı (bakteri, mantar, hayvan) türleri, ölü örtüdeki bitki materyallerini, son derece modern bir fabrika gibi hiyerarşik bir sistem takip ederek ayrıştırma vazifesi görmektedir. Bir kısmı, lignin bakımından zengin, sert yaprak damarlarını yerken, bir kısmı da yaprağın yumuşak kısımlarını (protein, yağ, şeker, vb) yer. Böylece hem kendi hayatları, hem de yeni doğan yavrularının büyüyüp gelişebilmesi için gerekli gıdaları, dökülen yapraklardan temin ederler. Bu ayrıştırma sürecinin sonunda fotosentezin temel maddesi olan karbondioksit ve su açığa çıkarken, yaprağa ait şeker, nişasta, protein, selüloz, pektin vb. maddeler ile 50’den fazla mineralin toprağa karışması sağlanır.

Dökülen yapraklara gördürülen bir başka vazife de, toprağın fizikî ve kimyevî hususiyetlerinin iyileştirilmesidir. Zîrâ ana kayanın ayrıştırılmasıyla oluşturulmuş toprakta, bitki gelişimi için gerekli olan azot bulunmaz. Ancak yaprak gibi organik maddelerin ayrışma ürünlerinden elde edilen azot, diğer elementlerle birlikte su vasıtasıyla topraktan alınarak odun, kabuk, yaprak ve çiçek gibi organlara gönderilir.

Dökülen yapraklar ayrışıp, kadife gibi yumuşak humusa dönüşünce, toprağa sünger gibi bir yapı kazandırır. Bu ise, toprağın, hem bitkiler hem de içindeki mikroorganizmalar için gerekli su, gıda ve havayı depolamasını sağlamaktadır. Diğer taraftan toprağa, yaprağın bütün yaz biriktirmiş olduğu zehirli ve zararlı maddeleri temizleme, gelecek yapraklar için temiz gıda maddelerini ve suyu, kökler vasıtasıyla bitki organlarına göndererek gıda devridâimini sağlama vazifesi verilmiştir. Bu yolla orman toprağına kazandırılan mineral gıda maddesi miktarının, yüzlerce kilo mineral gübreye eşdeğer olduğu ifade edilmektedir.

Bu biyolojik faaliyetler, dökülen tek bir yaprağın bile boşuna yaratılmadığını, toprağın yaşanabilir bir sistem ve üretim yapılabilen bir çevre olmasındaki ehemmiyetini ortaya koymaktadır. Dünyada mevcut bitkilerdeki yaprakların her yıl yarısı dökülseydi, belki de topraktaki birçok canlı gıdasız kalacak, toprağın kendisi de, kıraç arazilerde gördüğümüz gibi, bitkilerin yetişebileceği kıvama erişemeyecekti. Yeryüzünün kuzey ve güney yarımkürelerindeki mevsim dengesi de, dünyada her an yeşillikler vasıtasıyla oksijen üretilebilmesini mümkün kılmaktadır. Ayrıca kışın dahi dökülmeyen yapraklarıyla bazı bitkiler, dünyanın oksijen üretim kapasitesine her mevsim katkıda bulunmaktadır.

Her sonbaharda şahit olduğumuz yaprakların dökülmesi hâdisesi, bizlere ihtiyarlığı ve âhireti hatırlattığı gibi, yeryüzündeki hayatın devamlılığı açısından da ekolojik ve biyolojik hikmetler taşımakta ve hiçbir şeyin gâyesiz olmadığını düşündürmektedir. ***Alptuğ İMAMOĞLU***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder