SELAMUN ALEYKÜM
İnşaallah istifadeye medar olur!!!!!!
9 Ağustos 2010 Pazartesi
Aileye En Büyük Tehdit: Boşanma
İnsan hayatının mühim safhalarından biri olan evlenmeyle, anne-baba olma fırsatı elde edilir. Anne-baba olmak, eş olmak sıradan gibi görülse de, mahiyet ve keyfiyeti itibariyle ciddi mesuliyet gerektirir. Her fert, bu süreçte müspet veya menfî şekilde tesir altında kalır. Evlilik hayatındaki aksaklıklar, bazen boşanmaya sebebiyet verebilir. Ailenin parçalanması (boşanma) ruhî ve içtimaî değişmelere sebep olur. Ailenin dağılması ciddi mânâda üzerinde durulması gereken bir konudur. Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem); "Allah'ın en çok istemediği helâl, boşanmadır.", "Evlenin boşanmayın. Boşanmaktan arş titrer." buyurması evlilik müessesesinin ne kadar mühim olduğunu gösterir. Çocuklar bakımından 'anne baba birlikteliğinin' önemi göz önüne alındığında ise, daha da dikkatli olmak gerekir. Yıllar içinde değişen ferdî ve içtimaî hayatın da tesiriyle boşanma oranları artıyor. Adlî sicil kayıtlarına göre 1986 yılından 1998 yılına gelinceye kadar boşanma davası sayısı iki kat artmıştır. 2006 yılında Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 636.121 evlilik olurken 93.489 boşanma olmuştur. Yaklaşık her yüz evliliğin 15'i, boşanmayla neticelenmektedir.
'Geçimsizlik' en sık karşılaşılan boşanma sebebidir, ikincisi ise 'terk etme'dir. Diğer sebepler arasında akıl hastalığı, cana kast ve zina bulunuyor. Bu sıralama, yıllar içinde değişebilir. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadîslerinde; "Kadınları, ahlâksızlık konusu dışında boşamayın. Allah zevklerine ahlâksızca düşkün kadın ve erkekleri sevmez." buyurmaktadır. Sürekli zevk peşinde koşan kişilerin, mutlu olmayacakları muhakkaktır. Günümüz insanının boşanma sebeplerine bakıldığında, bazen çok basit sebeplerle aile yapısı yıkılmaktadır. İçtimaî değişikliklerin ve stres faktörlerinin boşanma sürecine tesiri kaçınılmazdır. Aileyi yaşayan bir 'organizma'ya benzetirsek, bazen iç hastalıkların bazen de dış kaynaklı mikropların bu yapıyı yıprattığı söylenebilir.
Boşanmayı düşünen birçok kişi 'bir problemden kurtulma' veya 'mutluluk arayışı' düşünceleri ile bu işe kalkışır; ancak bazen bir problemden kurtulurken birçok problemin oluştuğunun farkına varmaz. Bu sebeple boşanmayı yeni ve güzel bir safhanın başlangıcı olarak görmemek, aksine ona hayatın olumsuz taraflarının ağır bastığı bir safha olarak bakmak gerekir. Boşanma öncesi, boşanma safhası ve sonrasındaki gelişmeler çoğunlukla menfî hâdiseler şeklinde cereyan etmekte ve ailenin parçalanma sürecinde ciddi problemler oluşabilmektedir. Aslında bu parçalanma, ortak geçmiş ve ortak hayatın bitmesi demektir. Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) hadîslerinde; "Boşanma üzerine yemin yoktur. Ancak münafık olan kimse onunla yemin ister': "Ey Muaz! Allah, yeryüzünde köle azad etmekten daha sevdiği bir şey yaratmadı. Yine yeryüzünde, boşanmaktan daha fazla istemediği bir şey yaratmadı..." buyurur. Kur'an-ı Kerîm'de 65. sûre 'Talak Sûresi'dir. 12 âyetten oluşan bu sûrede, boşanmanın hükümleri açıklanmıştır. Bu sûrede boşanma kararının ne zaman verilebileceği, boşandıktan sonra yeni bir evlilik için, ne kadar bekleneceği gibi hükümler de vardır. Müminler, evliliği devam ettirme konusunda titiz davranmalı, ancak aile içi sıkıntılar tahammül edilemeyecek bir hâle geldiğinde bu yola başvurmalıdır.
Ailenin mânevî şahsiyeti
Aile, tesadüfen bir araya gelen fertlerin oluşturduğu bir küme olarak görülemeyecek kadar kudsî bir müessesedir. Çünkü İslâm, aileye ciddi mânâlar yüklemiş ve aile olma keyfiyetinin mânevî dinamiklerini belirlemiştir. İçtimaî hayatta aile müessesesinin güçlü olmasının birinci sebebi, dinimizin aileye verdiği önemdir. Kur'ân'da ebedî bir anlaşma olarak görülen evliliğin ağır ve mesuliyet isteyen bir mukavele olduğu, eşlerin karşılıklı sorumluluklarının bulunduğunu hatırlatılır Evlilikte gaye, neslin devamı, çoğalması ve şehvetin kontrol altına alınmasıdır Kur'ân'da, eşlerin birbirine karşı yakınlıkları açıklanırken, birbirleri için elbise oldukları da belirtilmiştir Bu açıdan evlenecek kişilerin, bu sözleşmeyle dünyevî ve uhrevî bir sürece adım attıklarını unutmamaları gerekir. Bunun bir yapboz olmadığı, evlenmeden önce iyi düşünülmesi gereken önemli bir unsurdur.
Aile yapısı ciddiye alındığında boşanma fikri ancak çok zorda kalındığında akıllara gelir. Aile kurumu, iyi anlaşılmadığında ise boşanma 'kolaycı' bir çözüm olarak görülür. Boşanmayı yaşanan problemlerin ilk başvurulan çözümü olarak görmek, boşanınca her şey çözülecekmiş gibi düşünmekten kaynaklanır. Her ailede yaşanması muhtemel problemler karşısında, karşılıklı sevgi ve saygının tekrar tesis edilmesi, bazı zorluklara katlanılması, karşılıklı dua edilmesi ve mânevî reçetelere başvurulması yerine, boşanmaya yönelmek aceleci ve çoğunlukla da yanlış bir karardır.
Ailenin mânevî şahsiyetinin teşekkülünde, öncelikle anne-babaya büyük görevler düşer. Anne ve baba ailenin önceliklerini belirler. Fedakârlık, önce başkalarını düşünme, bencillikten uzak hareket etme, saygı, sevgi, hoşgörü, paylaşma, yardımlaşma, mutluluğu yayma, sabır gösterme, hâl ve hareketlerinde kırıcı olmama gibi unsurlarla bu mânevî şahsiyet oluşur. Mânevî şahsiyetin oluşmadığı ailelerde ise maddî unsurlar ön plândadır. Maddî unsurların gelip geçici olduğu ise muhakkaktır. Para, makam, güzellik, şöhret gibi maddî unsurlar, aileyi bir arada tutamaz. Yukarıdaki hadîste ifade edildiği gibi, zevk peşinde koşulması aileyi sarsar. Çünkü hiçbir zevk daimî değildir. Ailenin gerçek bir aile olması için mânevî unsurların o ailede hâkim olması gerekir. Mânevî dinamikleri olmayan ailede, hastalıklar oluşmaya başlar ve zamanla bu hastalıklar fertlerin duygularını ve davranışlarını değiştirir. Davranış ve duyguların değiştiği aile ortamında ise insanlar birbiri ile çatışmaya girer. Bu çatışma bazen açıktan bazen de gizli bir şekilde olur. Açıktan çatışmayı çocukların fark etmesi çok kolaydır. Ancak unutulmamalıdır ki, çocuklar ailedeki gizli çatışma ve problemleri de fark ederler. Onlarda zamanla ciddi psikolojik problemler oluşmaya başlar. Aile olmanın mânevî dinamikleri, ailenin karşılaştığı sarsıcı hâdiseleri aşmasında yardımcı olur. Aynen sağlam bir bünyenin kolay kolay hastalanmaması gibi sağlıklı bir aile ortamı da kolay kolay bozulmaz.
Mânevî hastalıklar ve boşanma
Şahsiyet ve karakter yapısı, ailenin mânevî bağlarını güçlendirmeye vesile olur. Bunun tam tersi olarak ebedî hayatın kaybedilmesine sebep olan mânevî hastalıklar, benzer şekilde ailenin mânevî şahsiyetini de tehdit eder. Haram kabul edilen içki, zina, kumar gibi günahları işleyen aile fertleri, ailenin parçalanmasını kolaylaştırır. Kişinin kul hakkına riayet etmemesi, başkalarının hak ve hukukunu çiğnemesi, menfî davranışları artırır. Bu menfî davranışlar, zamanla kişinin en yakınlarına da yansımaya başlar. Neticede aile bağları zayıflar ve belli bir süre sonra da kopar. Günümüz ailesini tehdit eden unsurlar, dinimizin yasakladığı unsurlarla örtüşmektedir. Meselâ içkinin kullanıldığı evlerde şiddet, yoksulluk, davranış bozuklukları had safhadadır. Zina yapan kişiler ise, aslında kendi ayaklarına kurşun sıkmakta ve zamanla en önemli değerlerini kaybetmektedir. Geçimsizlik sebepleri arasında içki, zina, kumar, yalan söyleme sıklıkla yer alır. Çünkü bunların olduğu yerde huzur, güven, sadakat, fedakârlık olmaz. Dolayısı ile aile bağları kopar.
Bencillik ve ferdî mutluluk arayışı, boşanmayı tetikleyen bir diğer mânevî hastalıktır. Ailenin mânevî şahsiyetine tam olarak inanan kişiler, bunu davranışlarında da sergiler. Hususen fedakârlık zemininde neşet eden davranışlar, başkalarının da bunu örnek alarak fedakârlık yapmasını teşvik eder. Ancak hep bencil ve tek taraflı bakış açısı ile kendi rahat ve menfaatini düşünen fertler, bu bencillik sonucunda başkalarının da davranışlarını bozar. Yani fedakârlık görenler fedakâr davranışlar sergilerken, bencil davranışları görenler; 'Neden hep ben fedakârlık yapıyorum?' diye zamanla müspet davranışlardan vazgeçerler. Çok nadir durumlarda fedakârlık hayat boyu tek taraflı sergilenir. Bu durum tam bir sabır meselesi olup hayli yıpratıcı bir süreçtir. Bencil davranış başkalarını hiçe sayma mânâsına gelir. Kişi kendini düşünmekten başkalarını düşünemez hâle gelir. Hep 'ben' dediği için 'biz' kavramı bozulur. Ferdî mutluluk arayışı da, bencilliğin farklı bir tezahürüdür. 'Ben mutlu olayım başkası ne olursa olsun.' düşüncesi, insanı yalnızlaştıran ve boşanmayı tetikleyen bir düşüncedir.
Boşanmada 'feminizm' faktörü
Her hukuk sisteminde, kadın ve erkeğin belirlenmiş hak ve sorumlulukları vardır. Bir yerde mesuliyet varsa, orada oluşan haklar da göz ardı edilmemelidir. Yaratılışlarındaki farklılık sebebiyle kadın ve erkeğin aile hayatındaki hak ve sorumlulukları da farklıdır. Kadının ve erkeğin yapması ve yapmaması gerekenler, eşlerin çocukları ve birbirleri üzerindeki hak ve sorumlulukları gibi konular çok net bir şekilde belirlenmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'e göre (Nisa Sûresi), erkek, evin idarecisi, bakıcısı ve hâkimidir Ev içinde ve dışındaki ağır yükümlülükleri belirlenmiştir. Ayrıca evin idarecisi olarak görev yapan erkek, hanımına karşı iyi davranmak ve onun haklarını korumak zorundadır. Kadın ve erkek her zaman için iffet ve namusunu koruma noktasında birbirine ve Allah'a karşı sorumludur. Hak ve sorumluluk anlayışının iyi niyetle ortaya konduğu sevgi ve saygı içinde şekillenen aile ortamında kimse kimseden rahatsız olmayacaktır. Kadının gereksiz ve aşırı bir şekilde ön plâna çıkarılması, ekonomik özgürlük kazanarak bunu eşine karşı koz olarak kullanması, 'Param var, sana muhtaç değilim, istediğimi yaparım.' düşüncesinin oluşturulması, 'eşitlik' adı altında eşler arasında saygısızlığın ve sorumsuzluğun artması, aile yapısının temellerine dinamit koymuştur. Feminist bakış açısı, kadını yüceltmek isterken erkek ile rekabete sokmuş ve aile huzurunu bozmuştur. Kadın erkek arasında rol karmaşası başlamış, ekonomik kaygıların ön plâna geçtiği aile düzeni oluşmuş, kadının çalışması teşvik edilmiş, buna bağlı olarak küçük problemlerde bile, birbiri ile yollarını ayırmaya maddî ve mânevî olarak hazır bekleyen aile üyeleri ortaya çıkmıştır. Eş olarak saygı duyulan konumdan daha aşağı mertebelere düşme söz konusu olmuştur. Bu açıdan 'feminizm' rüzgârının birçok aile ağacının devrilmesine sebep olduğu göz ardı edilmemelidir.
Medyanın tesiri ile kadına verilen rol değişmiştir. Aile için fedakârlık yapmak basit ve alt seviye davranış olarak sunulmuştur. Okumamış, eğitimsiz, düşük sosyo-kültürel seviyedeki kişilerin 'ev hanımı' olduğu şeklinde yanlış bir hüküm oluşturulmuştur. Hâlbuki eğitimi ne olursa olsun, eşine ve çocuklarına hizmet etmeyi kutsal bir vazife olarak gören, eş ve çocuklarından da hak ettiği saygıyı alan kadınlara ihtiyaç vardır.
Ailevî problemlere zamanında müdahale
Her ailenin içinden geçtiği zor zamanlar olabilir. Eşlerin birbirine karşı hak ve sorumlulukları açısından birbirlerinde gördükleri mânevî hastalıkları uygun bir dil ile ifade etmeleri faydalıdır. Ancak mânevî hastalıkları görebilme ve uygun ifade edebilmek de önemli bir kabiliyettir. Hatanın ifade edilme şekli o hatanın düzeltilmesinde mühimdir. Suçlayıcı, yargılayıcı, küçümseyici ifadeler karşı tarafı rahatsız eder. Bunun yerine iyi niyetli, yapıcı, empatik, yardımsever bir müdahaleye hiç kimse karşı çıkmaz. Eşlerin mânevî beslenme kaynaklarına dikkat etmesi, mânevî atmosferde yetişen çocuklarla aile yapısını güçlendirmesi huzuru artırır.
Ailenin aşırı derecede televizyon ve bilgisayara bağlılığı, dış dünyaya ait mesajlara açık olması sakıncalıdır. O zaman aile kimliği ortadan kalkmakta, mânevî şahsiyet bozulmakta, sürekli etrafı seyreden ama kendisini unutan bir yapı ortaya çıkmaktadır. Aile içi iletişimin koptuğu, fertlerin kendi başına hareket edip zaman geçirdiği, ortak konuşma ve hedeflerin azaldığı, ferdî faaliyetlerin ön plâna çıktığı aile ortamında, mekâna dâir kopmaları hissî kopmalar takip etmektedir. Anne babanın çok dindar olduğu ancak çocukların dış dünyanın tesirinde apayrı kafa yapısı ile yetiştiği ailelerin sayısı artmaktadır. Geleceğe ait plânların ortak olması, mühimdir. Kişide oluşan psikiyatrik hastalıkların da, davranış ve duyguları değiştirdiğini unutmamalıyız. Depresyona giren bir ferdin mutsuzluğu davranışlarına yansır. Sinirli, huzursuz, tahammülsüz, her şeyden şikâyet eden, en küçük kıpırtıda köpüren bir ebeveyn, ortama ancak mutsuzluk aşılar. Bu durumda ise aile üyelerinde, gerginlik ve huzursuzluk oluşur. Pozitif enerji azalır ve bu ortamda başka sıkıntılar baş gösterir. Belli bir süre sonra her şeyin çok kötü gideceğini düşünen, depresif fert, boşanma kararı verebilir.
Boşanmaların önemli bir bölümünün (yüzde kırk), evliliğin ilk beş yılında gerçekleştiği görülür. Erken dönemde baş gösteren aile içi problemlere zamanında müdahale edildiğinde ve bazı küçük sıkıntılar zamana bırakıldığında, boşanma olmamaktadır. On yıldan sonra ise boşanma nispeti, ilk beş yıla göre neredeyse yarı yarıya azalmaktadır. Bu neticeler, eşlerin aceleci davranmamalarını, problemleri zaman içinde çözme gayretine girmeleri gerektiğini göstermektedir.
Aileye dıştan müdahalede ölçü
Gelenek ve göreneklerin yoğun yaşandığı bazı bölgelerimizde anne-baba ve çocukların hayatına müdahale daha sık görülür. Büyük anne ve büyük babanın aynı evde yaşamasının hiçbir mahsuru olmadığı gibi, aksine çok önemli faydaları vardır. Ancak bu kişilerin, ister aynı evde ister ayrı evde yaşasınlar, aile ortamına aşırı müdahalede bulunmaları, önemli problemlere yol açar. Aileyi yaşayan organizmaya benzetmiştik; bu organizmaya dışarıdan yapılan müdahale, destekleyici ve pozitif olmalıdır. Ailenin üyeleri hususen anne-baba hakkında hep müspet yorum yapılmalı, menfî yorumlardan kaçınılmalıdır. Eşlerden herhangi birine diğeri hakkında yapılan gıybet, dedikodu, iftira o aileye yapılacak en büyük kötülüktür. Çocuğunu seven ve onun mutluluğunu düşünen her anne-babanın daha dikkatli olması ve çocuklarının evlilik sonrası hayatlarına yeri geldiğinde pozitif bir şekilde müdahale etmesi önemlidir. Aşırı, gereksiz ve yıpratıcı müdahale, belli bir süre sonra tepkileri oluşturmakta, eşler birbirleriyle kendi aileleri yüzünden çatışma yaşamaktadır. 'Ya müspet konuş veyahut sus.' prensibi bu konuda sürekli işlemelidir. Kendilerine daha iyi bir gelin veya damat bulmak için aileyi dağıtanlar, sonrasında sıklıkla daha büyük problemlerle karşılaşırlar. Dışarıdan müdahaleyle ailenin parçalanması, en üzücü boşanma sebeplerinden biridir. Bazen 'dedi ki' 'demiş ki' sebebiyle, aileler parçalanmaktadır. Netice olarak boşanmanın uzun vadeli hayatî neticeleri çok iyi hesap edilmeden, boşanmaya asla karar verilmemelidir.
Kaynaklar
1. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=519
2. Osman Abalı, Günümüz Çocuklarına Psikososyal Etkenler, Adeda yayıncılık, İst. 2008.
3. Hasan Aydınlı, Çocuk Eğitiminde Sık Sorulan Sorular ve Cevapları, Zambak Yayınevi, İst. 2004.
**********Dr. Hasan AYDINLI
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder