SELAMUN ALEYKÜM

İnşaallah istifadeye medar olur!!!!!!

24 Eylül 2011 Cumartesi

Tarihten takdir alabilmek


İnsanlık tarihi, ibretler manzumesidir. Eğer ona dikkatle bakılırsa farklı cümlelerle başlayıp benzer kafiyelerle bittiği görülecektir. Biz insanlar günübirlik yaşamaktan ziyade geçmiş zamanın hadiselerine bakarak ve onlardan çıkartılması lazım gelen yaşantı, düşünce ve hareket tarzlarını tazallüm ederek istikbalimize yön versek daha isabetli ve esefsiz bir hayatımızın olacağı muhakkaktır.


Bir kısım tarihçiler, tarihi düz bir çizgiye benzetmekten ziyade spiral bir çizgiye benzetmişlerdir. Çünkü onlara göre zaman değişse de, imkân ve teknoloji ilerlese de, sahnedeki dünyalıların isimleri, unvanları farklılık gösterse de, ferdin hayatındaki nefsin sefih arzularına uymak veya vicdanın sesine kulak vermek hakikati değişmemektedir. İçtimaî hayatta ise toplumların birbirlerini tahakküm altına almak veya kendi istiklâliyetlerini temin etmek hakikati hep aynı kalmaktadır.

Bu hal ise, dünyanın, kuruluşundan bu zamana ve kıyamete kadar aynı hakikat üzerinde durduğunu ve duracağını göstermektedir.

Bu durum Üstad Bediüzzaman Hazretlerine göre hakikatte şöyledir: Zaman-ı Âdemden beri âlem-i insaniyetin etrafına dal budak salan nuranî bir ‘Şecere-i Tûbâ’ ile müthiş bir ‘Şecere-i Zakkum’un çekirdeğidir.



O nuranî ‘Şecere-i Tûbâ’yı temsil eden başta yüz yirmi dört bini bulan peygamberler silsilesidir. O nuranî silsilenin hem çekirdeği hem de meyvesi olan Resûl-i Ekrem (sav) ve onun maddi ve manevi ahfadından olan evliyalar, asfiyalar, imamlar, müçtehidînler silsilesi ise o nuranî şecere-i tûbânın kıyamete kadar gelecek insanların hidayet membaları, berrak hayat kaynakları olmuşlar ve olacaklardır. Onlar ki bütün beşeriyete birer ‘urvetü’l-vüska’ ve birer ‘hablü’l-metin’ olmuşlar. Onlara manevi zincirlerle bağlanmış olanlar ne kazanacaklar dersiniz? Hem dünya saadeti hem bütün lezâizi ile cennet ve bütün lezzetlerin fevkinde olan ru’yetullaha mazhar olmak gibi âlî bir makama nâil olacaklardır.

O müthiş ‘Şecere-i Zakkum’u temsil edenler ise afaki âlemde şeytan ve desiseleri, enfüsi âlemde ise nefis ve bitmek bilmeyen arzulara giriftar olmuşlardır. Bu iki düşman ise, perde arkasından dünya sahnesine nemrutları, şeddatları, sanemleri firavunları ve her dönemde ehl-i hakka muarız olan kâfirleri, müşrikleri çıkarmış onları ehl-i imana karşı kukla olarak kullanmışlardır. Onlar ki bütün beşeriyetin etrafını zehirli lezzetlerle süsleyip iptal-i his nev’indeki gençliklerinin ellerinden gitmesiyle dünyada hem kendilerinin hem başka insanların karın ağrılarına gark olmalarına ve ahirette ise şekavet-i ebediyelerine sebep olmuşlardır.

Onlara ihtiyarlarıyla sefih birer asker olmuş olanlar ne kazandılar dersiniz? Hem dünyada felaket hem ahirette helaket hem de en büyük nimetten mahrumiyet!

İşte, tarih, ondan hakikati veya şekaveti görmek ve ders almak için bakanların önündeki iki yol ve o iki yolun neticeleri bunlardır.


Ne mutlu o kimselere ki nübüvvet yolunun yolcuları olup da Rablerini razı etmişler; veyl o kimselere ki şecere-i zakkum yolunu tutup birkaç dünya lezzeti ile ebedi bir azap kazanmışlardır…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder