SELAMUN ALEYKÜM
İnşaallah istifadeye medar olur!!!!!!
25 Eylül 2011 Pazar
Kur’ân’ın Hükümleri Değişmez
Kur’ân, âlemleri yaratan ve idare eden Allah’ın kelâmı olduğu için şu âlemin küçük bir misali olan insanın hayatını da tanzîm eder. Kur’ân’ın fıtrata uygun bu hükümleri de mucizedir ve hiçbir şey ve hiçbir gelişme o hükümleri değiştiremez ve hükümden düşüremez.
“Ne mümkün zulm ile, bîdâd ile, imha-yı hakikat; Çalış kalbi kaldır, muktedirsen âdemiyetten!”
Kur’ân-ı Hakîm’in hükümleri (emir ve yasakları), insanda ve âlemde tecellî eden ve ‘âdetullah’ tabir edilen fıtrî kanunlara muvâfıktır. Çünkü kâinatta tecellî eden kanunlar da Kur’ân’ın hükümleri de Âlemlerin Rabbine âittir. Bunun için asırlar da geçse, zaman da başkalaşsa Kur’ân’ın hükümleri hep bâkî kalır, dâima tazeliğini muhafaza eder, asla değişmez
Kâinatı, İrâde’sinin kanunlarıyla idare eden Allah, insanın da dünya hayatını ve ihtiyarî fiillerini, kelâm sıfatının tecellîsi olan Kur’ân ile tanzîm ve idare eder. Kur’ân’a itaat etmek demek, kâinatın idare edildiği İlâhî kanunlara muvâfık ölçülerle yaşamak demektir.
İşte Kur’ân’ın hükümleri ve kanunları ezel-ebed sultanı, mülkün hakiki sahibi ve idarecisi, zamanın ve mekânın da yaratıcısı olan Âlemlerin Rabbi olan Allah’a âit olduğu için ne asırların değişmesi, ne de zamanın başkalaşması, o hüküm ve kanunları hükümden düşüremez ve ‘zaman aşımı’na uğratamaz. Mevzu ile alakalı ‘dört misâl’ verelim:
1. KUR’ÂN’IN ‘TESETTÜR’ EMRİ
Tesettür, kadının fıtratına uygun bir hüküm olmakla beraber kadın için rahmetin de ta kendisidir. Batı medeniyetinin ‘tesettürü reddetmesi’ ve açık saçıklığa revaç vermesi ise, kadının yaratılışına ve fıtratına muhâlif olmakla beraber ‘kadın esâreti’nin ve zulmünün de ta kendisidir. Çünkü Cenâb-ı Hakk kadını erkeğe nisbeten daha âciz ve zayıf yarattığı için kadın, hem kendisini hem de canından çok sevdiği yavrusunu himâye edecek bir erkeğin himâye ve yardımına muhtaçtır. Hem diğer erkekler nazarında, sadece zâhirî güzelliğinden dolayı şehvetlere birer âlet ve âdi bir nesne olmaktan son derece uzak olan ‘şefkat kahramanı’ kadınlar tâifesi, ancak Kur’ân’ın ‘tesettür emri’ ile huzur bulabilir, zilletten ve manevî esâretten ve perişanlıktan kurtulabilir ve iffet ve haysiyetini kazanabilir. Demek ki kadın, kadın olduğu, erkek de erkek olduğu müddetçe ve aralarında da bu fıtrî meyiller de bulunduğu sürece Kur’ân’ın ‘tesettür emri’ dâimâ geçerlidir. Çünkü Kur’ân’ın hükümleri ile fıtrat kanunları arasında bir tenâkuz, bir zıtlık yoktur.
2. KUR’ÂN’IN ‘ZEKÂT’ EMRİ
İnsanlık tarihinde bütün ihtilâller ve inkılâplar “Benim karnım tok olsun da, başkası açlıktan ölse bana ne!” cümlesinden kaynaklanmıştır. Toplumu oluşturan fakir ile zengin arasında, fakirden zengine olan saygı ve hürmet ve zenginden fakire olan ‘merhamet köprüsü’ yıkıldığı içindir ki bu iki sınıf arasına husûmet ve adâvet girmiştir. Acaba bu yıkılan ‘merhamet ve itaat köprüsünü’ yeniden teşkil edecek zekât ve sadakadan başka ne olabilir? Bunu içindir ki ne kadar zaman değişse, asır başkalaşsa da toplumda fakir ile zengin daima var olacak ve eğer aradaki köprü olan ‘zekât müessesesi’ işletilmezse bu iki sınıf arasında daima husumet olacaktır.
3. KUR’ÂN’IN ‘İBÂDET’ EMRİ
İnsan, sadece maddeden ibâret olsa idi veya hayvan gibi çok sınırlı kabiliyetlere sahip olsa idi belki yiyip içmesi, uyuması, üremesi, nefsânî arzularını tatmin etmesi onun aslî vazifesi olabilirdi. Fakat mademki insanı insan yapan, onun manevî cephesidir; rûhudur, kalbidir, aklıdır. Öyle ise beden gıda istediği gibi kalp de, ruh ta bir gıda ister. İşte bu gıda, îman ve ibâdetlerdir. Ruh, ibâdetin manevî ikliminde teneffüs etmek ve huzur bulmak ister. Kalp, Yaradan’ına müteveccih olarak tatmin olmak ister. Bozulmamış her vicdan, kendisine hudutsuz nimetleriyle ihsanda bulunana karşı, şükür ve hamd vazifesini îfâ etmek ister. İnsan olan insan, fıtratındaki hadsiz âcizliği, nihayetsiz fakirliği, gâyet zayıflığı idrak edip, ibâdet sâyesinde bir Kadîr-i Rahîm’e müteveccih olarak, bu âcizlik, fakirlik, zayıflık şefaatiyle Rahmet ve Kudret-i İlâhîye’yi bularak aslî vazifesini yerine getirmek arzu eder. Demek Kur’ân’ın ‘ibadet emri’ insanın fıtratına tam uygun olmakla beraber aslî vazifesidir. İnsan, hangi asırda yaşarsa yaşasın, isterse kâinatın öteki ucuna gitsin, yine de fıtratı böyle olduktan sonra Kur’ân’ın ibâdet emrine itaat etmek zorundadır.
4. KUR’ÂN’IN ‘GÜNAHLARDAN SAKINMA’ VE ‘ALLAH’TAN KORKMA’ EMRİ
Aciz, zayıf, fakir ve kuvvetsiz olan insanın en ehemmiyetli meselesi, gadab-ı İlâhî’den ve ebedi cehennem azabından kurtulmaktır. Bu mesele, onun kâinat kadar büyük bir meselesidir. Fakat nefis, şeytan ve bu ikisinin tercümanlığını yapan insan suretindeki şeytanlar, insanı günaha, bid’aya, harama, sefâhete davet ederek her türlü lezzeti sınırsızca hürriyet perdesi altında tattırmaya çalışıyorlar. Arkasında ‘ecel arslanı’, önünde ‘ayrılık ve bitiş’ darağacı, sağında ve solunda ‘âcizlik ve fakirlik’ yarası olduğu halde ruhlar âleminden yola çıkarak, dünyadan geçip, cennet ya da cehennem denen ebed memleketlerine ihtiyarı hâricinde sürülen insan, ölümü öldürüp, kabir kapısını kapatıp, ihtiyarlamayı engelleyen bir çare bulup, sırattan süratle geçirecek bir vâsıta elde edip, şu sürgünden kurtulursa, işte o zaman nefsinin her arzusunu tatmin edip, istediği gibi yaşayabilir. Eğer bunları yapamıyorsa bu ‘düşman davetçi’lerine itaat edip günahlara girmemeli Rabb’ine isyan etmemeli, Allah’tan korkmalı. Demek ki, Kur’ân’ın takvâ noktasındaki emirleri tam fıtrata uygun ve insanın şu dünyadaki hâline en münasip İlâhî bir ‘irşad pusulası’dır. Ne, zamanın değişmesi, ne asırların başkalaşması insanı bu hâllerden kurtaramaz. Öyle ise insanların ihtiyaçlarına binâen Kur’ân, insana emir ve yasaklarıyla yol gösterecektir; bu ise İlâhî merhametin bir tecellîsidir.
Bütün bu ve buna benzer burada yazamadığımız yüzlerce misâller şu hakikati gösteriyor: Kur’ân, âlemleri yaratan ve idare eden Allah’ın kelâmı olduğu için şu âlemin küçük bir misali olan insanın hayatını da tanzîm eder. Kur’ân’ın fıtrata uygun bu hükümleri de mucizedir ve hiçbir şey ve hiçbir gelişme o hükümleri değiştiremez ve hükümden düşüremez.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder