SELAMUN ALEYKÜM

İnşaallah istifadeye medar olur!!!!!!

24 Eylül 2011 Cumartesi

Kırk senelik ömrün bir mahsulü Niyet


“Niyette öyle bir hâsiyet vardır ki, seyyiatı hasenata ve hasenatı seyy-yiata tahvil eder. Demek, niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlâstır. Öyleyse, necat, halâs, ancak ihlâsl-ladır.

İşte bu hâsiyete binaendir ki, az bir zamanda çok ameller husule gelir. Buna binaendir ki, az bir ömürde Cennet, bütün lezâiz ve mehâsiniyle kazanılır. Ve niyetle insan daimî bir şâkir olur, şükür sevabını kazanır.”
(Mesnevî-i Nûriye, s.58)


İslâmiyet’in en ziyade ehemmiyet verdiği meselelerden birisi niyettir.

Niyet: Azmetmek, bir şeyi kastetmek, kalben tasdik etmek istemek manalarına gelir. İlmin üçte biri veya dörtte birini niyetin teşkil ettiğini âlimler söylemektedirler.

Bütün ameller kıymetini niyete göre kazandığı için âlimler eserlerine niyetle ilgili hadislerle başlamayı âdet edinmişlerdir.



İbâdetlerin ibâdet olabilmesi için niyete muhtaç iken bazen niyet tek başına ibâdet olur.

Bu konu hakkında Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri şöyle demektedir:

“Bu niyet meselesi, benim kırk senelik ömrümün bir mahsulüdür. Evet, niyet öyle bir hâsiyete mâliktir ki, âdetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acîb bir iksir ve bir mayadır.



Ve kezâ niyet ölü ve meyyit olan hâletleri ihya eden ve canlı, hayatlı ibâdetlere çeviren bir ruhtur.

Ve kezâ niyette öyle bir hâsiyet vardır ki, seyyiatı hasenata ve hasenatı seyyiata tahvil eder. Demek, niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlâstır. Öyleyse, necat, halâs, ancak ihlâsladır. İşte bu hâsiyete binaendir ki, az bir zamanda çok ameller husule gelir. Buna binaendir ki, az bir ömürde Cennet, bütün lezâiz ve mehâsiniyle kazanılır. Ve niyetle insan daimî bir şâkir olur, şükür sevabını kazanır.” (Mesnevî-i Nûriye, s.58)

Demek niyet bir iksir, bir maya, bir ruhtur.



KÜLLÎ NİYET

İnsan ‘küllî niyet’ sayesinde daimî zâkir ve şâkir ve âbid olabilir. Küllî niyet adeta bir komutanın kendi neferlerinin yapmış olduğu bütün hizmetleri kendi namına padişahına takdim etmesidir. Veya bir adam, beş kuruş kıymetinde bir hediye ile padişahın huzuruna girer. Ve görür ki, her biri milyonlara değer hediyeler, makbul ve büyük adamlardan gelmiş, orada dizilmiş. Onun kalbine gelir: “Benim hediyem hiçtir, ne yapayım?”

Birden der: “Ey seyyidim! Ey padişahım! Bütün şu kıymetli hediyeleri kendi namıma sana takdim ediyorum. Çünkü sen onlara lâyıksın. Eğer benim iktidarım olsaydı, bunların bir mislini sana hediye ederdim.”



İşte, hiç ihtiyacı olmayan ve halkının sadakat ve hürmetlerindeki dereceye alâmet olarak hediyelerini kabul eden o padişah, o biçarenin o büyük ve küllî niyetini ve arzusunu, en büyük bir hediye gibi kabul eder.

Aynen bu misaller gibi bütün varlığa zâbitlik eden ve hayvânat ve nebâtâta kumandanlık yapan ve yaratılanlara halifelik etmeye müsait olan ve kendi hususî âleminde kendini herkese vekil telâkki eden insanın, bütün varlığın ibadetlerini ve yardım taleplerini kendi namına Mâbûd-ı Zülcelâl’e takdim etmesidir külli niyet.



Veya âciz bir kul, namazında “Ettahiyyâtü lillâh” der. Yani, “Bütün mahlûkatın hayatlarıyla Sana takdim ettikleri kulluk hediyelerini, ben kendi hesabıma, umumunu Sana takdim ediyorum. Eğer elimden gelseydi, onlar kadar tahiyyeler Sana takdim edecektim. Hem Sen onlara, hem daha fazlasına lâyıksın.” demektir külli niyet.

Veya “Sübhaneke bicemiı’tesbihati cemiı’mahlukatike ve bielsineti cemiı’ masnuatike” diyerek, bütün mevcudatı kendi hesabına söylettirmektir külli niyet.




Resûlüllah aleyhissalâtü vesselâm buyurdular ki:

“Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyle ise kimin hicreti Allah’a ve Resûlüne ise onun hicreti Allah ve Resûlünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı kadına ise onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir.” (Kütüb-i Sitte, c.16, s.114)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder